Bölüm 14

454 36 3
                                    


Hazırlıklar tamamlanmış ve yola çıkmıştım. Akay'ın sırtındaydım. Yanımda idareli kullanırsam birkaç gün idare edecek yiyecek ve su, belimde hançer ve bıçaklarım vardı. Yer altında beni neyin beklediğini bilmediğimden hazırlıklıydım. Alkan ve Bartu mağaraya kadar bana eşlik ediyor, Açina geriden bizi takip ediyordu. O'na mağaraya varmadan iyice avlanmasını emretmiştim. Ne kadar süre aç kalacağımızı bilemezdik. Yalnızca efsanelere dayanarak yola çıkmak akıl karı olmasa da Ayzıt Han'a güvenebileceğimi hissediyordum. Ve şimdiye kadar hislerim beni hiç yanıltmamıştı.

Mağaranın önüne geldiğimizde atımdan inerek Bartu'ya teslim ettim.

-Akay size emanet.

-Sen de önce tanrıya sonra kendine emanetsin kardeşim, dedi ve bana sarıldı Bartu.

-Sana güveniyorum ve başaracağını biliyorum. Ama olur da bir aksilik olursa arkana bakmadan kaçmanı istiyorum. Erlik Han'a karşı çok dikkatli ol. Kurnazdır. Ne yapacağı belli olmaz.

-Merak etmeyesin abi. İyi olacağım. Hem Açina da benimledir.

Bartu bana son kez sarılıp Akay'ı da alarak Alkan ve beni yalnız bıraktı.

-Bartu'nun söylediklerine katılıyorum. Asena veya bir başkası umurumda değil. Kendini tehlikeye atacak hiçbir şey yapmıyorsun, dedi ve bana sımsıkı sarıldı. Bir süre öylece kaldık. Bizi ayıran Açina'nın hırıltısıydı. Beni fazlasıyla kıskanıyordu. Alkan gülümsedi.

-Açina bize rahat vermeyecek anlaşılan. Seni burada bekleyeceğiz güzelim.

-Sağ salim döneceğim merak etmeyesin, dedim ve nihayet karanlık mağaraya ilk adımımı attım.

Elimdeki meşaleyi yaktım. Yanımda bunlardan üç tane vardı. Her biri uzun süre yanabilen bu meşaleler tahminimce bir hafta kadar idare edecekti beni. İçine girdiğimiz mağara fazlasıyla genişti. Buradan bir ejderhanın sığabildiği düşünülürse şaşırmamak gerekirdi. Mağara farklı yollara ayrılsa da yalnız birine ejderha sığardı. Oradan gitmem gerektiğini düşündüm.

-Gel bakalım kızım. Kulaklarını dört aç. Bir şey duyar ya da hissedersen haber ver bana.

-Emredersiniz ecem.

Bir süre yürüdük. Zamanla eğim artmaya ve sıcaklık hayli düşmeye başladı. Vücut direncimin yüksek olması iyiydi. Meşaleyi kendime yaklaştırdım ve ısısından faydalandım. Saatlerdir yürüyorduk.

-Biraz mola verelim Açina.

Bir süre oturduktan sonra tekrar yola çıktık. Açina'nın aniden durup kulaklarını havaya dikmesiyle elimi kılıcıma attım. Birden bire etrafımızı yaklaşık olarak bir metrelik cüceye benzer yaratıklar sarmıştı. Harry Potter'daki cin cücelere benziyorlardı. Tıslama benzeri sesler çıkararak etrafımızda dönüyor, kırmızı gözlerini bizden bir an bile ayırmıyorlardı. Korkutucu dursalar da zihinleri kolayca hükmedebileceğim kadar basitti.

-HAREKET ETMEYİ KESİN!

Hareket etmeyi Kesseler de gözlerindeki korkutucu ifadeden sinirlendiklerini anlıyordum. Açlardı ve günler sonra buldukları yemekleri kaybetmek istemiyorlardı. Üstelik bu yemek ayaklarına kadar gelmişti.

-İstesem şu an hepinizi kılıçtan geçiririm. Ancak size zarar vermek istemiyorum. Yolunuza gidin, canınızı bağışlayım.

-Bize emir veremezsin insan. Biz yalnız Erlik Han'dan emir alırız.

-O halde insan olmadığımı söylersem.. Asena'nın soyundan geliyorum. Ve size geri çekilmenizi emrediyorum.

-Asena'yı bilmeyiz. Seni..

Sözleri adım sesleriyle bölündü. Bir siluetin yaklaşmasıyla aniden ortadan kayboldular.

-Cesursun. Tıpkı atan Asena gibi.

Yaklaşık 1.80 boylarında, saçlarına yer yer aklar düşmüş bir adam çıkmıştı.

-Siz Erlik Han olmalısınız, dedim.

-Sen de Asena'nın binlerce yıllık uykusuna son verecek melez.

-Sizi rahatsız etmek istemezdim. Tek istediğim Asena'yı uyandırmaktır.

-Biliyorum çocuk. Eski hizmetkarım yıllar evvel pençelerinde mühürlendiği Asena ile yuvasına döndüğünde yeraltında barınmalarına izin verdim. Şimdi de uyanmasına engel olacak değilim. Ancak uyandığında iyesini de alıp götürecek. Söylesene benim olanı neden ikinci kez kaybedeyim?

-Onu zaten kaybettiniz. Artık Asena 'ya bağlı. Size hizmet etmez.

-Yanıldığın bir nokta var küçük. Varlığı bu diyara hizmet ediyor. Hiçbir şey yapmasa bile burada bulunması dengeyi sağlıyor.

-Peki benden ne istiyorsunuz, ne karşılığı geçmeme izin vereceksiniz?

-Direkt sonuca gelelim diyorsun. Senden tek bir şey istiyorum. Asena öldüğünde iyesini kendi ellerinle öldüreceksin.

Bu adam cidden çıldırmış olmalıydı.

-Benden böyle bir şeyi nasıl istersiniz! Asena neden ölecek, ben neden iyesini öldürmek zorundayım?

Bana doğru bir adım attı.

-Yıllar evvel ölümsüzlüğünü bebeği çaldı. Asena artık ölümlü. O öldüğünde iyesi çıldıracak. Dünyayı yakıp yıkmadan iyeyi öldüreceksin, dedi ve gri gözlerini Açina'ya dikti. Dengeler, çocuk. Bizim görevimiz dengeyi sağlamak. Bu uğurda bazen fedakarlıklar yapmamız gerekse de.

Derin bir nefes aldım. Haksız değildi. Asena ölürse iyesi diyarı yok edebilecek kadar güçlü ve hırçın olacaktı. Onu durdurabilecek tek kişi de zihne hükmedebilen ben olacaktım. Sanırım bunu yapmak zorundaydım.

-Kabul ediyorum. Diyarı korumak için bunu yapacağım. Tabi öncesinde Asena'yı korumak için elimden geleni de yapacağım. Ancak sormak istediğim bir şey var. O bebeğe ne oldu? Ölümsüz ise hala yaşıyor olmalı.

-İçimden bir ses karşılaşacaksınız diyor. Atanı daha fazla bekletme çocuk, dedi ve ortadan kayboldu. Aklım karman çorman olmuşken yola devam ettim.

Aradan üç gün geçmişti. Sanırım Erlik Han'ın emriyle yolumuza daha fazla pürüz çıkmamıştı. Yemeği idareli kullansam da suyumuz azalmıştı. Sıcaklık dayanılmayacak kadar artmıştı ve bu vücudumun su kaybına sebep oluyordu. Adımlarım fazlasıyla yavaş ve yorgundu. Açina benden daha dinçti. Bunda büyülü bir varlık olması da etkili olabilirdi tabi. Derken yolumuzun sonu geniş bir açıklığa çıktı ve onu gördüm...

UMAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin