Bölüm 22

211 23 18
                                    

Alptekin'den..

Aycan Hatun'un yaptıkları zaten gergin olan sinirlerimi daha da germişti. Obaya yeni gelen hatunu ilk gördüğüm an sevdası yüreğime düşmüş, lakin böyle bir durumda ne yapılacağını bilmediğimden elim ayağıma dolaşmıştı. Ona edeceğim iltifatlar dilimin ucuna kadar geliyor, lakin küçük cadının bilmiş bilmiş konuşması içimde onunla uğraşma isteği uyandırıyordu.

Bir yandan hoşuma da gidiyordu bu kadar kendinden emin duruşu. Gördüğü işkenceye rağmen tek kelime etmemiş, aksine onu esir alanlarla alay etmişti. Tehlikelerle dolu bu coğrafyada hayatta kalmak ancak böyle mümkündü.  Üstelik o tek başınaydı. Adını dahi bilmiyordum henüz. Sakladığı şeyler olduğu aşikardı ancak hepimiz Ona güvenmiş, sorgulamamıştık.

Ailem de anlamıştı elbet. Bilirlerdi gönlüme düşmeyene gözümün değmeyeceğini. Artık beni evlendirmekten ümidi kesmiş anam pek sevinmişti tabi bu duruma. Kardeşim Duru ise yeni bir arkadaş bulmuştu kendine. Onca sorumluluğun arasında hepimize iyi geliyordu bu hırçın cadı. Aklıma gelmesiyle yüzümde buruk bir tebessüm yer etti. Bu böyle olmazdı. En azından gönlünde biri var mı öğrenmeliydim. Duru dönünce Ona sormayı aklıma yazdım. Yaşıt sayılırlardı. En iyi o bilirdi ne yapmam gerektiğini.

Dalgınca yürürken ormandan duyulan güçlü ulumayla olduğum yerde buz kestim. Normal bir kurt değildi bu. Uluması duyanın içine korku salardı. Tahmin ettiğim şey olmamasını umdum. Ulukurt gittiği yere ölüm getirirdi. Tabi ecesi yanında değilse.

Gözcülere yaklaştım. Askerler pür dikkat ormana bakıyorlardı.

“Uluma nereden geldi duydunuz mu?” Sorumu Göktuğ yanıtladı. 

“Çok uzak sayılmaz beyim. Dikkat etsek iyi olur. ” demesine kalmadan tepedeki gözcülerden biri savaş borazanını çaldı. Borazanın o uğursuz sesi tüm obada yankılandı.

“Karatoygarlar! Baskın var!”

Talimdeki alpler hızla obanın etrafına dağılıp obayı çembere alırken elindeki işleri bırakan halkın katılımıyla çember giderek büyüdü. “Gökhan Alp! Anamın yanında durasın. Çocuk, yaşlı ve gebeler otağa, birliğin otağı koruyacak. Anam ne edileceğini bilir oyalanmayasın.” 

İlk baskınımız değildi ancak bu sefer fazla kalabalıklardı. Üstelik yalnız da değiller, yanlarında Barak askerleri de vardı. Okçu erler ve hatunlar gözcü tepelerine yerleşmiş ve düşmanın menzile girmesini bekliyordu. Babam Kılıcı elinde, alpleri görevlendiriyordu. Yapacak bir şeyim kalmamıştı. Sadece savaşacak ve düşmanı evime sokmayacaktım. Gözlerim etrafta dolanırken ondan bir iz göremedim. Anamın yanında olduğunu ummaktan başka bir şey yapamazdım.

Düşman birlikleri hızla yaklaşırken elimi kaldırdım.

“NİŞAN AL!” Yüzlerce ok hedefine odaklandı. “ATEŞ!” Elimi indirmemle yüzlerce ok hedefle buluştu. Ancak yeterli değildi. Obadan çıkıp dışarıda vuruşursak obayı savunmasız bırakırdık.

Okçular ard arda hedefi vururken azalmak yerine artıyorlardı sanki. Oba kapısı kapalıydı ancak çok dayanmazdı. Ellerindeki koçbaşıyla kapıya ağır darbeler indiriyorlardı. Dayanmadı da.

Oba kapısı büyük bir gürültüyle parçalara ayrılırken düşman obaya akın etti. Elimde kılıcım önüme geleni doğrayarak ilerliyordum. Bazen bir askere destek oluyordum, bazen bir yaralıyı koruyordum. Onlarcasını öldürdüm. Ancak asla yeterli gelmiyordu. Çok kalabalıklardı. Birliklerim teker teker dağılıyordu. Askerlerim çok dayanamazdı. Bu saatten sonra bizi ancak bir mucize kurtarırdı.

Karşıma geçen asker öfkemi harladı. Beni esir alan askerdi. Pişkin pişkin güldü.

“Soyunuzu yeryüzünden sileceğiz beyoğlu. Son dakikalarının tadını çıkar. ” Diyerek olanca gücüyle saldırdı. Yetenekli olabilirdi ancak karşımda şansı yoktu. Derken etrafımı bir düzine asker sardı.

“Karşıma tek başına çıkmaya korkar mısın, böyle mi kuracaksınız büyük devletinizi! ”

Tek kelime etmedi. Onun yerine ukalaca sırıttı. Onlar için önemli olan kazanmaktı. Nasıl kazandığının  bir önemi yoktu. Ciddi anlamda zorlanıyordum. Öldürdüklerim yerine yenileri geliyor, asla boş bırakmıyorlardı. Askerlerim daha zor bir durumdaydı. Kaybediyorduk.

Tam umudu kesmişken yer sarsıldı. Onlarca güçlü uluma duyuldu. Ölümü hiç bu kadar yakınımda hissetmemiştim. Savaş alanına onlarca kurt akın etti. Barak ve karatoygar askerlerini vahşice parçalara ayırıyor ve biri son nefesini vermeden diğerine geçiyorlardı. Korkunçtu. Ömrü savaşlarda geçen ben, hiç bu kadar dehşete düşmemiştim.

Dikkatimi dağıtan bana savrulan kılıçtı. Son anda geri çekilsem de kolumu sıyırmasını engelleyememiştim. Tekrar hamle yapacakken arkasından saldıran bir kurt kafasını gövdesinden ayırmıştı. İlk şoktan çıkan düşman geri çekiliyordu ancak kaçamadan saldırıya uğruyor, bir kurdun pençelerinde can veriyordu. Binlerce asker kurtlar tarafından parçalara ayrılırken hiçbir Gökmen askeri zarar görmemişti. İhtiyacımız olan mucize bizi bulmuştu.

Duyduğum hırlamayla yönümü savaş meydanının ortasına döndüm. Ve onu gördüm. İki metreyi aşan simsiyah ulukurdun sırtında o kadar ulaşılmaz duruyordu ki. Bu oydu. Sevdiğim kadın Aşinaların ecesi Umay Hatun’du. Bunca zaman yanımızdaydı. Babamın hayatını kurtardığı gibi obayı da kurtarmıştı.

Zaten imkansız olan sevdam daha da imkansız göründü gözüme. Ne o kabilesini bırakabilirdi ne de ben obamı. Zaferin sevincini yaşayamadım. Hem kaybettiğimiz alplerimiz hem yiten umudumdan..

Kurtlar alanı terk ederken sadece o kaldı. Yavaş adımlarla yaklaştım. Ne diyeceğimi bilemedim bir an. Alev gibi parlayan gözleri beni buldu.

"Sağolasın Umay Hatun. " Söylemek istediğim onca şey varken dilimden yalnızca bunlar döküldü.

Sözlerimle birlikte bakışları yumuşadı. Yüzünde bir tebessüm yer etti. Ruhumu okur gibi bakıyordu bana.

"Konuşulacak çok şey vardır Alptekin Bey. Evvela kayıplarımız ve yaralılarımızla ilgilenelim. " Dedi ve devasa kurdun üzerinden yere atladı. Adım adım otağa yaklaşırken ulukurt onu takip etti. Az önceki yırtıcılığı kalmamış sakince ecesinin peşinden gidiyordu. Çevredeki askerlerden meraklı bakışlarını Umay'a dikmiş, kurdunun ilgisini çekmemek için çıt çıkarmıyordu. Burada durmanın faydası olmayacağını bildiğimden ben de arkasından otağa adımladım.





UMAYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin