Sokakta yavaş ve sakin bir şekilde yürürken bir yandan da önü açık gözlerimle etrafı seyrediyordum. Gözümün gördüğü her şey şükredilecek ve dikkat çekecek şeylerdi ancak dikkatimi en çok çeken şey, küçük çimenlik bir alanda oturmuş kitap okuyan çocuklardı.
Dış görünüşten en fazla sekiz yaşında gibi görünüyorlardı ancak ruhlarının kendilerini büyüttüğüne emindim. Aralarından biri beni fark etti ve gülümsedi. Arkadaşının onun kolunu dürtmesiyle ona doğru döndü ve arkadaşının elinde ki kitaba gözlerini kısarak baktı. Anlamaya çalıştığı şeyi anlayamamış gibi bir hali vardı.
Yeniden bana doğru döndü ve seslendi. İlk başta bana seslenip seslenmediğini doğrulamak için arkama, sağıma ve soluma baktım. En sonunda bana seslendiğini kabullendiğimde çocuğun yanına doğru gittim.
Yanına vardığımda dizlerimin üstünde eğildim ve konuştum "Ne oldu?" Kitaba tekrardan baktı doğrulamak için. "Abi, benim burada anlamadığım bir cümle var. Sen anlar gibi duruyorsun. Yardım eder misin?"
"Hangisi? Göster bakalım."
Elinde ki kitabı bana verip yardım istediği cümleyi işaret ettiğinde oraya odaklandım. 'Her insan dünyaya ilk geldiğinde eşittir. Çünkü burada, adalet kendi mezarını kazdı.'
Çocuğun yüzüne baktım ve anlatmaya başladım. "Her insan eşit şartlarla dünyaya gelir değil mi? İlk doğduklarında herkese uygulanan tarife aynıdır, ama eşitlik yaşlandıkça adalet kendi mezarını kazar. Yani insan büyüdükçe, hayat hiçbir zaman adil davranmaz. Bunun nedeni kimsenin eşit olmamasıdır."
"Anladım ama... Herkes eşit gelmiyor ki dünyaya."
Karşımda ki küçük bedenin gözlerine baktım dikkatlice. Ondan bir parça gördüm bu çocukta. Ve o parçayı, yüreğime kazıdım en unutulmayacak mazi destanlarıyla. "Orası öyle, sadece bu cümlede anlatılan bu."
Başını sallayıp bana teşekkür ettiğinde çömeldiğim yerde kalkıp üstümdeki içi beyaz gömlekli siyah süveterimi ve onun izlediği gece kadar mavi olan pantolonumu silkeledim.
Ve yola koyuldum, yüreğime kazıdığım mazi cümleleriyle beraber.
~★★★