"Geçen demiştin ya hani; dünyada İngiliz edebiyatının güzelliğine en az meraklı insanların İngilizler olduğunu. Hatta bu söylediğin bir eserin alıntısıydı."
"Evet." dedi, "Hatırlıyorum. Düşüneceğini söylemiştin, onu mu söyleyeceksin?"
Başımı olumu anlamda salladığımda yeni bir fikir, yeni bir düşünce duyacağı için heyecanla gülümsedi ve cümlelerimi beklemeye başladı.
"Senin söylediğin alıntıdan yola çıkarsak şunu düşündüm; Bay Erskine'nin konuştuğu adam bir acem halısı kadar güzel ve hayali bir roman yazmanın kesinlikle hoşuna gideceğini söylemişti. O zaman neden yazmadı? Eğer bunu gerçekten istiyorsa, diğer insanlara aldırış etmemesi gerekmez miydi?
Diyelim ki onun gururu tanınmak. Ama kendisi söyledi dünyada olan İngiliz edebiyatına merakın yok denecek kadar az olduğunu, hatta belki de hiç olmadığını. Peki ya dünyanın kalan dört bir çevresini ne için görmezden geldi? Gururu kendi halkına, önyargısı diyarına mıydı? Bu konuda ne dersin bilmiyorum ama eğer gerçekten böyleyse, onun bir roman yazmaması en doğrusu olabilirdi."
Beni dinlerken başını sallıyor, kızıl saçları yüzüne geldiğinde beni daha iyi görebilmek için onları kulağının arkasına sıkıştırıyor ve dinlemeye devam ediyordu. Peki ya neydi sebebi sadece beni dinlediğinde bile mutlu olmamın, istemsizce tebessüm hissinin gelmesinin?
Toprağa bulanmış gözleriyle kalbimin tam ortasına bir orkide dikiyordu. Hayatımın ilk çiçeğini, o bana veriyordu. Yüreğimden akan kan saçlarına, kendi elleri ile merhem oluyordu.
"O zaman senden şu soruyu cevaplamanı istiyorum. Sence deliler mi yatmalı akıl hastanesinde yoksa onları deli edenler mi?"
"O deli edene engel olmadığı için deli olmuyor mu zaten? Deli edenin yaptığına hata demek normal olmaz doğru, ama delinin kendini savunamaması, bence başlangıç çizgisidir. İnsan yaralar çizik zihni. Ama bir tanesini seçmem gerekse, deli edenin akıl hastanesinde yatmasını tercih ederdim. Çünkü lanet, deli de değil insanın zihninde."
"Konuşmaya başladığında, bu diyaloğun uzayacağını düşünmüştüm. Ama biliyor musun? Doğru... Hem de tam anlamıyla. Tek sorun şu ki; delinin kendiyle beraber başkalarını da lanetlemesine izin vermek, yapılabilecek en kötü zalimliklerden birisidir."
"Teşekkür ederim."
Konuştuğumuz konuyla tamamen alakasız söylediğim şeye oldukça şaşırmış olacak ki, bir an için gözlerime baktı. Yeşilliklerime can toprağını verdi. Gülümsemesiyle çiçek açtırdı, yüreğiyle ısıttı.
"Ne için?"
"Küçüklüğümden beri kendimi tam anlamıyla savunabilen biri olamadım. Çevremdekiler dilimi kitledi ki konuşamayayım. Kulaklarımı tıkadılar ki öğrenemeyim. Bütün söyleyemediklerim, zihnimin tam tepesine koca bir dağ yıktı. Benimle aynı fikirde olmayı bırak, fikirlerimi dinlemeye değer gören kimse olmadı yeryüzünde. Belki de zaman geçtikçe olmuştur ancak, ben bunun farkına varamayacak kadar umudu kesmiştim.
Bu yüzden teşekkür ederim. Elime bir anahtar bıraktığın için. Bu yüzden teşekkür ederim, beni kendimden kurtardığın için."
Gülümsedi, başka hiçbir şey demedi. En iyi desteği verdi bana; sesimi ve sessizliği.
~★★★