Mayıs~
Bana çok küçükken, gecenin her şeyi içine alabileceği söylenmişti. Acıyı, hüznü, öfkeyi ve çok daha fazlasını. O zamanlar da Ay'ın çok saf ve iyi yürekli olduğu için beyaz olduğunu düşünürdüm. Fakat şu an biliyorum ki; Ay bütün acılarımıza, vaveylalarımıza kucak açıp onlara sarıldığı için bu kadar beyaz. O çaresizlik içinde yüzen acı çığlıkları evine aldığı için bu kadar beyaz. Teşekkür ederim Ay.
Ben balkon demirliklerinin üstünde geceyi seyir ederken buldum huzuru. Vaveylalarıma kulak tıkayabilecek yıldızlarda, gülümsetebilecek Ay'da.
Dışarıdan gelen ayak sesleri ile gerçeğe odaklandım. Bir çalışan, bu odaya doğru geliyor olmalıydı. Aklıma gelen bütün ihtimalleri gözden geçirdim. Hemşireler yine test mi yapacaklardı? Yoksa kusurum gün yüzüne çıkacak kadar ilerlemiş miydi? Yoksa birisi sevinçle içeri girip benimle uyuşan bir ilik bulduklarını söyleyip, ameliyat için hazırlıklara mı başlayacaktı?
Gelen kapı sesiyle ne olduğunu öğrenebilmek için döndüm arkama. Ve aklıma gelen hiçbir ihtimalin gerçekleşmediğini o an anladım. Sadece yeni gelen bir görevliydi ve çiçekler dağıtıyordu. Duruşu dikkatimi çektiğinde inceledim yüzünü. Kahverengi düz saçlarının önünde ufak bir sarılık vardı ve sarılık garip bir şekilde hoş duruyordu. Beyaz teni Ay gibi, koyu yeşil gözleri bir yoncanın ilk yaprağı gibiydi.
Ancak bütün bunlara rağmen sadece dikkatli bakınca belli olacak bir şey vardı. Bir iz. Çenesinin tam altında, boynunun ön tarafından yukarıya, yani şah damarına doğru uzanan bir çizik izi. Yeni değildi ancak fazla eskide durmuyordu. Bana elindeki çiçeği nereye bırakacağını sorgular bir şekilde baktığında, ona balkondaki masaya bırakabileceğini söyledim.
Adımları sayesinde odadan çıkacağını anladığımda konuştum. "Sence hastalık mı suçu doğurur, yoksa işlenen suç mu kendine has özellikleriyle hastalığa benzer bir şeyler çıkarır?"
Öncesinde sorduğum soruyu idrak edemedi ve kafasını yana yatırarak masum bir şekilde sorguladı. Anlayıp anlamadığını bilemesem de kısa sürede bana ayak uydurdu. "Eğer tamamen şahsi fikrimle cevap vermemi istiyorsan, ikisi de değil. Bence suçu doğuran asıl şey, karşılanamayan ihtiyaçtır."
Sesi garip bir şekilde huzur verdi bana. Neden olduğunu bilmiyorum ancak, Ay gibi umut, yıldızlar gibi huzur vericiydi.
"Ama sırf ihtiyacını karşılayamadığı için suça karışıyorsa, bu bir delilik göstergesi değil midir?"
"Buna katılmıyorum. Eğer söylediğin şey istekleri üzerine suç işleyenler olsaydı benim açımdan haklı olabilirdin. Ancak ihtiyaçlarını karşılayamayanların suça sürüklenmesi, delilik değil, toplumun eksikliğinin bir göstergesidir."
Gözlerine baktım. Derinine ve daha da derinine. Sanıyorum ki, ancak yaşamına son raddesiyle tutunup, hayatını bir papatya edinmeyi bırakmış birisi bu derece aynı zamanda huzur ve keder yayabilirdi topluma.
Tebessüm edip kafamı salladıktan sonra odadan çıktı. Ardından saatler geçti. Ve şu sözler kemiğimde ki çiziğe inat yüreğime kazındı. 'Suç, deliliği kendine akıl edinmiş toplumun bedelidir'
~★★★