BÖLÜM 1:"GÖREV"

176 110 80
                                    

Multimedya: Erva Yıldızay

"Düşeceğimi bile bile uçurumun sonuna doğru yine yürüyordum ben."

1.BÖLÜM

"Yine başaramayacağım. Kaç kere denedim, hiçbiri olmadı. Artık çok yoruldum. Tekrar tekrar denemekten mi yoruldum? Hayır. Her defasında aynı sonucu ellerime tutuşturmalarından yoruldum. Ayrıca Erkan abinin, "Yine beceremedin!" cümlesiyle burun buruna gelmekten sıkıldım.
Yapacağım. Bu sefer deneme olamayacak, başaracağım. Olumlu sonucumla karşılaşacağım. Sonucunda zaferi ellerimde tutacağım. Çünkü zafer, somut bir duyguydu. Bizi bu kadar mutlu eden bir şey, nasıl soyut olabilirdi ki? Onu nasıl görmez, hissedemezdik? Soyut kavramlar dalgalanıyordu zihnimde. Hepsi, bize zarar verecek hislerdi aslında. Mesela insanların "güzel" olarak tanımladığı, ama aslında o duygu yüzünden geceleri yastığını ıslattıkları duygu mu güzeldi? Bu sadece ağızdan ağza aktarılmış bir laftı, sahi değildi. Sonunda acı bırakan bir duygu, nasıl güzel olarak kabul edilirdi?"

Günlüğümün beyaz sayfasını, siyah mürekkepten çıkan cümlelerim doldurdu. Oraya yazdığım her bir kelime, zihnim ve kalbimle uyuşuyordu. Kalbimden geçenleri, zihnimdeki süzgeçten geçirip sayfalara akıtıyordum. Orası; kendimi, kendime açabildiğim tek yoldu. Doğrularımın korunduğu tek kaynaktı.

Rüzgarının hafif esintisi boynumu gıdıklarken, gök yüzünde ışıl ışıl parlayan yıldızlarda hayranlıkla geziniyordu harelerim. Yıldızlar, geceyi en mükemmel kılan şeylerdi fikrimce. Geceden nefret ederdim, geceleri boğulur, nefes alamazdım. Gece, tüm acılarımı yüzüme acıması yokmuşçasına vururdu... Gece, beni kendimle baş başa bırakır, kendimle kavga etmeme olanak sağlardı. Geceler, bana iyi gelmezdi.

Yıldızları çok severdim, hatta küçükken onları elimde tutmak, onların arasında gezintiye çıkmak, en büyük hayalimdi... Ama aynı zamanda nefret ederdim onlardan. Onlar, "insan" adı verilen canlıları andırırdı benim gözümde. Gece olunca varlardı, fakat sabah olunca aniden toza buluta dönüşürlerdi. Bir nevi insanlar gibiydi. Onlar da çıkarları olduğu anlarda dibimizden ayrılmayıp, ihtiyacımız olduğu zamanlarda aniden ortadan kaybolmazlar mıydı?

Hayatımdaki insanlardı yıldızlar. İhitiyacım olduğunda giden insanlardı. Sahi, neredelerdi? Benim az da olsa arkadaşım yok muydu? Şimdi neredelerdi? Ben içimdeki sıkıntıyı kime anlatacak, içimi kime dökecektim? Gerçi yanımda olsalar bile anlatamayacaktım ki derdimi... Sonuçta Karalar'ın işlerinin içerisindeydim, gizliydi işleri. Karanlığın içinde miydim? Evet, karanlığın içindeydim. Tehlikeli insanlar mıydı onlar? Evet, tehlikelilerdi ama ben de onlardandım. İnsanlar, nasıl onları tehlikeli görüyorlarsa, beni de tehlikeli görüyorlardı. Dışardaki kişilere göre ben de tehlikeliydim. Hayat, beni buna zorlamıştı. Peki bu tehlikeyi isteyerek mi ruhuma bulaştırmıştım? Hayır, hayat, beni bu noktaya iteklemişti.

Olsun, yine de yanımda olmalıydılar. Üstü kapalı anlatacaktım belki de ama yine de anlatmış olacaktım. Az da olsa derdime derman bulacaktım. İçinde az kalmış merhemle yaranın bir kısmını kapatmak gibi bir şeydi bu. Merhem az idi, benim yaralarım ise büyük. Merhem pek bir işe yaramayacaktı ama kabasını alacaktı. Dedim ya, yanımda biri olsa ona her şeyi tam olarak anlatamam, sıkıntımı tam olarak paylaşamam ama yine de sıkıntım az da olsa geçerdi. Az etki yaratırdı, ama ben az da olsa iyi olurdum.

"Erva, hadi gel, gidiyoruz." Kasım abinin kalın sesi ulaşmıştı kulaklarıma. Oturduğum yerde irkildim, sesi gerçekten kalındı. Korkulası bir sese sahipti ama hayat bana korkmamayı öğretmek zorunda kalmıştı.

MEYUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin