BÖLÜM 2: "SUÇLULUK "

151 106 22
                                    

Multimedya: Gökalp Karaca

"Karanlık dünyam iyice kararmıştı artık."

2. BÖLÜM

⏳⏳⏳

Başıma neler gelecek, hayatıma daha ne gibi sorunları alacağım, başaracak mıydım, bilmiyordum. Bilmemek, fikrimce insanın en çok canını yakan histi. Aristoteles'in de söylediği gibi; "İnsan, doğal olarak bilmek ister." Bilmezse, haberdar olmazsa nasıl dayanacaktı ki? Dayancak gücü nereden bulacaktı? Hayatım, hep bilinmezliğin duvarları arkasındaydı. Hep öğrenmek istedim, ama o kilit duvarlar izin vermedi. Zaten ne geldiyse başıma bilmemezlikten gelmişti. Sanki hayatımı daha da kötü kılmak için ruhuma bulaşan virüstü.

"Geldik abiciğim, inebilirsin." Kasım'ın sesi kulaklarıma vurunca, başımı yasladığım camdan kaldırmam ve düşüncelerimden arınmam bir olmuştu. Camdan dışarıya göz gezdirdiğimde planda anlattıkları çiftliğe gelmiş olduğumuzu fark ettim. Arabanın kapısını açıp kendimi dışarıya attım.

Etrafıma baktığım sırada ciğerlerime derin bir nefes toplamıştım. Nefes almak fikrimce yaşamamızı devam ettirmek için gerekli bir eylem değil de, dünyadaki tüm yüklerimizden arındığımızda gerçekleştirebildiğimiz bir eylemdi. Ve ben hiçbir zaman gerçek anlamıyla nefes alamayacaktım.

Düşüncelerimle vedalaşıp gerçek hayata döndüğümde çevrede pek evin olmadığını gördüm. Toplasan beş tane ev anca vardı. Bu işime yarayacaktı, daha fazla ev arasından aramaktansa onu, beş ev arasından aramak çok daha kolay olacaktı.

"Dikkatli ol, abiciğim. Bu sefer başar da gel. Sana güveniyoruz." diyordu Kasım abi ama pek söylediklerini takmıyordum. Birazdan olacakları düşünüyordum. Hayatım kararabilirdi, sanki yeteri kadar kararmamış gibi. Gün ışığı, bir daha hayatımda oluşacak yeni duvarları aşıp da bana yol gösteremeyecekti. Belki ruhumu dinlendirdiğim eylemleri bile yapamaz olacaktım. Dolmuştu ruhum dolacağı kadar, artık bu yük çok fazlaydı.

Erkan abi, "Hadi Erva, git artık." dediğinde başımı onaylar anlamında salladım. Bunu yapmasa mıydım bilmiyordum ama o an içimden çok fazla camdan kafasını uzatıp bana melül bakışlarını üzerimde gezdiren Seda'ya el sallama isteği geldi. Ve yaptım. Ona el salladım. İçimdeki sese uymalı mıydım, bilmiyorum ama her zaman içimdeki sesin bir bildiğinin olduğunu biliyordum.

Kendisi de beklemiyor olmalıydı ki şaşırarak el sallamama karşılık verdi ama gözlerinde ve eyleminde bu istek hiç yoktu, belli ediyordu. Takmadım. Hayatımın son dakikalarını da insanların bana karşı olan duygularıyla geçirmek istemiyordum. Hayatım boyunca bunu yapmıştım zaten, insanların duygularını önemsemiştim. Ama farkına vardım ki, öbemsenmesi gerekn onların duyguları değil, bizim duygularımızdı. Fakat insanlar, zihnimizde kendilerininin isimlerini bir duvara kazıyorlardı ve kendi duygularımızdan öncelik, onların duygularını anlamaya çalışıyorduk. Halbuki anlaması güçtü insanları. Güç ve gereksizdi. Bizim yanımızda olan insanlar, duygularını üstü kapalı bir şekilde bize aşılamazdı, bize hissettirirdi...

İlerledim. İlerledim. Çok ilerledim. Arabadan uzaklaştım, onlar da gitmişlerdi zaten. Issız ovada tektim. Hayatımda her zaman tek olduğum gibi, burada da tektim.

Hangi evde olabilir, diye düşünürken düşünmemin hiçbir fayda vermediğini anlayarak bana konum olarak en yakın eve girme kararı aldım. En yakın ev; büyük bir bahçesi olan, fıstık yeşili tonlarında, iki katlı, bir kısmı yıkılmış çiftilik eviydi. Evin sökülmüş yeşil boyası bana hitap etmediğinden, boyayan kişiye zevksiz demiş, daha sonra bahçe kapısına doğru ilerlemiştim. Bahçe kapısı, klasik açık kahverengiydi. Kapının bir kısmı çökmüştü, dokunsam diğer kısmı da çökerdi. Ayağımla hafifçe dokunduktan sonra kapının diğer kısmı da yere düşerek düşüncemi doğruladı. Hayatımda, kendimi benzeteceğim en son olacak şeydi kapı ama, o kadar bendi ki... Dokunsam çökerdi kısmında kastettiğim tek cisim kapı değildi.

MEYUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin