GİRİŞ

235 120 100
                                    

Sokakta yankılanan tek ses, yağmurun yapraklara çarpışındaki çıkan o tok sesti. Sokakta tek bir insan yoktu, herkes sıcacık evindeydi. Kimisinin evinden sarı, kimisininkinden beyaz ışıklar gözüne vurararak canını acıtıyordu.

Soğuktu sokak, onlar ise sıcacık evlerinde, sıcacık yataklarındaydı. Mutluydu herkes, o hariç. Abisi olarak bildiği adam, onu gecenin bir yarısı kapının önüne koymuştu. Daha küçük bir çocuk olan Gökalp, o yaşında bile ağlamıyordu, ağlamamayı öğrenmişti, öğretmişlerdi. Acılarına, çektiği sıkıntılara alıştırmışlardı Gökalp'i.

O çocuk büyüdü. Ama ne kadar büyürse büyüsün hep içinde sakladığı bir çocuk vardı, evet, kendi çocukluğuydu. İçindeki çocuk ağlıyordu, susmuyordu, susturamıyordu. Kaç yaşına gelirse gelsin, o çocuğun ağlaması asla dinmeyecekti.

İçinde bir duygu vardı, hissettiği duygu acıydı ama kendisi de bu duygunun ne olduğunu bilmiyordu, sadece hissediyordu. Kelime anlamını bilmeden öğretmişlerdi acıyı, Gökalp'e...

Beş yaşında atılmıştı sokağa, beş. O soğuk, yağmurlu, karanlık ve boş sokakta abisi, onu yalnız bırakmıştı. Sadece o, altı bina, birkaç ağaç ve bir de pamuk gibi yumuşak ve bembeyaz tüylere sahip kedi. O kedi, o günden sonra onun kedisi olmuştu.

Acıdan uzak kalması için, üzüntünün onu bulmaması için, kedisinin adını Neşe koydu, Gökalp. Ona her baktığında neşelenmek içindi bu. Her üzgünken baktığında üzüntüsünün geçmesi içindi.

Zamanla Gökalp, kendisi gibi acı nedir bilmeyen ama o duyguyu iliklerine kadar hisseden çocuklarla tanıştı.

Göksu, su gibi parlayan ama o suda boğulan kızdı.

Alper, her ne kadar insanların yanında olsa da, onlarla birlikte acılarına ortak olsa da arkasına döndüğünde yanında kimse bulamayandı.

Doruk, insanları neşelendiren, halbuki neşeyi hiç tatmayandı.

Beril, yumuşak tavırlı, güler yüzlü olan fakat dünyanın bu hallerini göremeyen kızdı.

Ve Gökalp, en yakını tarafından sokağa atılmış, en ihtiyacı olduğu vakitte terk edilmiş çocuktu.

Acılıydı hepsi, yaralıydı onlar. Birbirlerinin yaralarını sarmak, acılarını gidermek istediler, az da olsa başardılar. Tamamen gitmese de acıları, yine de teselli olmuşlardı.
Çünkü hiçbir acı geçmezdi, hep en derinde var olurdu. Sadece görünürde kaybolurlardı.

MEYUSHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin