13

44 4 0
                                    

wonwoo

Hayatım boyunca hiç bu kadar sorunun altında kalmamıştım, dört tarafımdan soru geliyordu ve ben bir tanesine bile cevap veremiyordum.

"Lütfen durun artık!" Hafif tonda bağırdığında irlikmiştim. "Bırakın de yemeğini yesin, geldiğimizden beri susmadınız bir türlü." Herkes susup yemeğine döndüğünde bende kaldığım yerden devam ettim. Birkaç saniye sonra yeniden sesini duydum. "Soracaksanız tek tek sorun ve yavaş olun."

Küçük kız ona dil çıkarıp kollarını masaya çenesini de kollarına yaslayarak bana baktı. "Oppa, ben seninle evleneceğim." Herkes gülmeye başladığında ellerimi saçına götürüp okşadım. "Karşına benden yakışıklı ve iyi biri çıkacak Minjoo-yah. Merak etme. Ben çok yaşlanacağım." Dudaklarını büzüp kollarını birbirine kavuşturunca bende güldüm.

"Geldiğin için teşekkür ederiz Wonwoo, Mingyu'nun arkadaşlarını tanımak bizi mutlu ediyor." Bayan Kim kaseme pirinç doldururken gülümseyerek konuştu. "Aramızda kalsın, abimin ucube arkadaşlarının yanında sen gerçekten bir meleksin. Hele o Soonyoung yok mu o ucube çocuk..." Minseo gözlerini devirirken ikizinin ateş atan gözlerine baktı. "Neyse, kardeşim tıpkı kendine benzeyen arkadaşlara sahip olduğu için ses etmiyorum."

Mingyu ve Minseo'nun kavgalarıyla geçen yemekten sonra Minjoo kucağımda salona geçtik. Bana kendisiyle ilgili bir sürü şey anlattı, hatta beraber köpekleriyle oynadık. Çok geçmeden yanımıza gelip bizimle oynamaya ve konuşmaya başladı, kendimi düşünmekten alıkoyamadım.

Minseo kucağımda uyuduğunda onu odasına bırakıp Mingyu'nun odasına geçtik. Annesinin hazırladığı atıştırmalıkları yiyip kahve içerken bilgisayardan nereye gidebileceğimize baktık. "... baya yakın bize, cuma günü ders çıkışı gitsek olur. Bir gece kalır ertesi gün akşam döneriz. Hem gezmiş de oluruz?"

Bir yerden sonrasını kaçırmıştım. Hızlı konuşurken öne doğru çıkan dudakları, yanağındaki beni dikkatimi dağıtıyordu. "Hızlı konuştum galiba yine.. üzgünüm." Başımı iki yana sallayıp gülümsedim. Telefonu çaldığında izin isteyip açtı.

"Hm... Hayır, misafirim var... Şuan gelemem Jeonghan-ah, başka zaman yapalım... Tamam, görüşürüz."

"Arkadaşını bekletmeseydin, eve giderdim-"

"Hayır!" Bağırdığında irkildim. "Yani şey, zaten hep görüşüyoruz o yüzden sorun yok. Şuan önemli bir işimiz var o yüzden bekleyebilir. Neyse konumuza dönelim, o zaman cuma ders çıkışı gidiyoruz." Başımı sallayıp meyve suyu dolu bardağımı aldım.

"Şimdilik bir şey kalmadı... Biraz balkona çıkmak ister misin? Evdeki tek balkon benim odamda~" Arkasından balkona çıkıp armut koltuğa oturdum. "Şimdi kahve güzel gider, hemen hazırlayıp geliyorum. Kalkma ve burada bekle." Odanın kapısını kapattığı an başımı geriye atıp gözlerimi kapattım.

"Siktir, ne yapacağım ben!" Tepkisiz kalmak, hiçbir şey belli etmeden karşısında oturmak konuşmak hatta gözlerine bakmak benim için çok zordu. Her şey bir an önce bitmeliydi yoksa ben kendimi bitirecektim.







canım... canım bakar mısın/ meanieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin