Hong Joshua ve bir türlü bitmek bilmeyen hikayesini dinlerken içim şişmişti, gerçekten. O kadar uzatıyordu ki bayılmama ramak kalmıştı önümde duran buzlu kahve bardağıyla oynamasam gerçekten bayılabilirdim. Gerçekten.
"... İşte bu şekilde birlikte yemeğe çıktık." Soonyoung annesinden aldığı kaplan desenli yelpazeyi sallamayı bırakıp Jihoon'a kolunu yasladıktan sonra oflayıp Shua'ya bakarak konuşmaya başladı. "Bak hyung, tam üç saattir.. abartmıyorum üç saattir seni dinliyoruz. Biraz ara mı versen kıpkırmızı oldum patlayacaksın şimdi?"
Shua ne zaman konuşmaya başlasa ara vermez, gözlerini kırpmaz hatta nefes bile almayı unutur hâle gelirdi. Yanındaki camdan dışarı başını uzatıp biraz nefes aldı. Yüzünün rengi eski haline dönerken birden paniklemeye başladı. "Burada.. O burada! Beni saklayın, hemen beni saklayın!" Jeonghan hyung ensesinden tuttuğu gibi masanın altına gerçek anlamda fırlattı, ayağa kalkıp tuvalete gideceğimi söyledim ama onunla ilgilendikleri için duymadılar.
Elimi yüzümü yıkayıp üzerimi düzelttikten sonra çıkmak için adım atmak üzereydim ki telefonum titredi.
Wonu
Selam
Ne yapıyorsun"Bana yazdığına inanamıyorum..." Temiz olduğuna emin olduğum duvara yaslanıp metin kısmına bastım.
Arkadaşlarımla birlikte oturuyoruz, sen?
Yazıyor... ibaresini görmek midemi hareketlendirmişti, cevabını beklerken elimi dudaklarıma götürüp gülümsememi engellemeye çalıştım. Gözlerim aynaya kaydığında Shua'dan beter bir hâlde olduğumu fark ettim. Telefonu hemen lavaboya bırakıp yüzümü yeniden yıkadım, yanaklarıma vurdum. Ekran açıldığında telefonumu elime alıp mesajı okudum.
Wonu
Bende arkadaşlarımla dışarı çıktım
Ve sanırım aynı mekanda denk geldik
Arkadaşlarım arkadaşlarını tanıyor
Hattâ bir tanesi masanın altından çıkmamak için baya direniyorHızlı adımlarla tuvaletten çıkıp masamıza yürüdüm, gerçekten de denk gelmiştik ve dediği gibi Shua masanın altından çıkmamak için Jeonghan ile dövüşüyordu. "Shua hyung ne yapıyorsun kalksana yerden!" Sesim masaya vardığımda yükseldi, gözünü ovuşturup yerden kalktı ve küpe yalanını ortaya attı. Good timing bro.. böyle mi deniyordu unuttum neyse.
Onlar bize göre daha kalabalıklardı, yeni yüzler de vardı aralarında. Birkaç tanesini tanıyordum gerçi.
"Efendim isterseniz sizi iki arkadaki masaya alalım daha rahat oturursunuz.. 13 kişisiniz değil mi?" Başımla onaylayıp herkesi geçmesi için yönlendirdim. "Bana bakın sakın olay çıkarmaya kalkmayın ikinizi de buradan çıkışta pataklarım duydunuz mu?" Vernon ile birlikte aynı anda başını sallayan Shua'ya yalandan kızmış gibi yapıp masaya gönderdim.
"Seninle karşılaşmayı beklemiyordum..." Arkama döndüğümde göz göze geldik. "Bugün pazar, resmî buluşma günümüz." Anladım der gibi başını sallayıp sipariş vermek için kasaya yürüdü. Hepsini tek tek sayarken çok dikkatliydi, kare camların arkasında ağır ağır hareket eden gözlerine baktım. "... 2 cheesecake, 2 brownie, 2 de havuçlu kek lütfen. Buradan geçelim, teşekkürler." Bende bizimkiler için yeniden sipariş verip ödedim, aynı anda masaya oturduk. Beni beklemişti çünkü.
Herkes kendi içeceğini alırken bana doğru hafifçe eğilip fısıldadı. "Arkadaşın sakinleşmiş duruyor." Kıkırdayıp elma suyunu içmeye başladı. "Herkes birbirini az çok tanıyor değil mi?" Jeonghan'ın geçen gün bana bahsettiği çocuk ayağa kalkıp konuşunca yanımdaki arkadaşıma dönüp baktım, buzlu kolasını nefes almadan hızla içmiş kekten birkaç parça almıştı.
Herkes kendini sırayla tanıttı, konu konuyu açtı. Neredeyse akşam yediye kadar oturduk, hep birlikte kalkıp kafeden çıktık. "Bugün uslu durdunuz ödülünüzü yakında alırsınız." Shua ve Vernon kısık gözlerle bana baktıklarında Jeonghan ikisini yakasından tutup arabasına götürdü. "Eve varınca konuşuruz Mingoo!" Onlara el sallayıp gözden kaybolmalarını bekledim, diğerleri ters yönde gidiyordu. O da benim gibi arkadaşlarını uğurladı.
Yokuş aşağı yavaş yavaş yürümeye başladık, ellerimiz cebimizdeydi hafif rüzgar vardı. "Kardeşlerin nasıl?" Işıkların önünde durduğumuzda konuşma cesareti buldum. "Sohyuk annemde, Bohyuk da babamda kalacak bu hafta. Sonra yanıma dönecekler." Yeşil yandığında yürümeye başladı. "İkisi boşanma aşamasındalar, kardeşlerime ben bakıyorum. Reşit olmalarına az kalmış olsa da benimle kalmaları daha iyi. Sonuçta ikisini ben büyüttüm..."
"Yani bugün yalnızsın, doğru mu anladım?" Dudaklarını büzüp başını salladı. "Eğer sorun olmazsa.. bize kalmaya gelsene. Proje hakkında konuşamamıştık. Detaylıca konuşuruz, yani istersen tabii seni zorlamıyorum-"
Önce pastaneye uğrayalım, elim boş gelmek istemiyorum."
nası gidiyoruz bilmiyorum bi türlü toparlayamıyorum ama olucak halledicez
sonraki bölüm wonunun grubuna bakıcaz
ŞİMDİ OKUDUĞUN
canım... canım bakar mısın/ meanie
FanficMingyu verilen proje ödevine hoşlandığı Jeon Wonwoo ile eşleşmişti