Tomografi dedikleri yere geldiğimiz zaman Oğuz abi beni kucağından garip bir alete koydu. Daha sonrasındaysa yapmam gerekenleri sırasıyla anlattı. İlk defa bu tür bir şeyden korkmuyordum. Genelde hastane ortamları beni hep gergin ve huzursuz hissettirmesine rağmen şu an o duygudan eser yoktu. Daha önce hiç hastaneye gelmemiş olsam da gidenlerin anlattıkları korkutucu şeyler ben de çok büyük bir etki bırakmıştı.
_Abicim. Bak şimdi. Şu gördüğün halka şeklindeki alete biz tomografi cihazı diyoruz. Sen yalnızca normal yatakta yatıyormuş gibi yatacaksın. O cihaz etrafında dönüp beyninin fotoğrafını çekecek. Ben bu süreçte yanında olamayacağım ama şuradaki camın hemen arkasında duracağım. Seni duyabileceğim ve görebileceğim.
_Tamam.
_Eh öyleyse başlayalım bakalım.
Burada işimiz bittikten sonra yine ben Oğuz abinin kucağında olmak üzere kantine gittik. Aslında tomografiye gelmeden önce gidecektik fakat benim ani karar değişimimle ilk tomografiye gelmiştik.
_Ne yersin? Çorba, pilav, kuru fasulye, tost, döner
_Fark etmez. Dedim en tatlı sesimle.
_Sen ne yersen ben de onu yerim.
_Ustam bize 4 tost içecek olarak yanına ayran alıyorum. Uyar mı?
_Olur.
_4 tane de ayran. Tatlı olarak da 2 tane san sebastian cheesecake alalım.
_Tamamdır. Olunca ben size seslenirim hocam.
Oğuz abi'nin bu derece aç olması beni şaşırtsa da sesimi çıkarmadım. Çünkü ben de ondan çok farklı bir durumda sayılmazdım. Haftalardır doğru düzgün tek bir yiyecek boğazımdan geçmemişti. Bir yanım mutluyken diğer yanımsa suçluluk ve utanç duyuyordu. Çünkü söylediği şeyler gerçekten pahalı olmalıydı. Zaten adını ilk defa duyduğum tatlı bile çok parayım diye bağırıyordu. En azından ben öyle hissediyordum.
Orada bir masaya oturduğumuzda yine herkesin gözünün bizim üzerimizde olduğunu hissettim. Bunlar çok rahatsız ediciydi. Aslına bakılırsa hepsi gıpta ile bakıyordu. Muhtemelen böylesine yakışıklı bir doktorla benim yaşadıklarımı yaşamak için her şeylerini verirlerdi. Hâlâ çok korkuyordum. Bazen buraya gelmenin bir hata olduğuna kanaat getirip kaçma planları düşünüyor, bazense saçmaladığımı fark edip oturduğum yerde oturuyordum.
Siparişler hazır olunca Oğuz abi hemen gidip getirdi. Yurtta olsak muhtemelen direkt gelen yemeklere saldırırdım fakat çekindiğimden dolayı onun uzatmasını bekledim. Tostlar çok güzel kokuyordu. En son yetimhaneye bırakılmadan önce ailemle yemiştim. O zamandan beri tövbeliydim. Fakat şu an o kadar sefil durumdaydım ki nimet seçme gibi bir şansım yoktu. Tam kağıdını sıyırmıştım ki yanımızda Alaz abi belirdi. Nefes nefese kalmıştı. O hâliyle konuşmaya başladı.
_Amına kodumun piçini 3 saat kovaladım. Yok. Yer yarıldı içine girdi sanki. O kadar sinirlenmişti ki gözlerinden âdeta alev fışkırıyordu.
_Vay pezevenk. Merak etme illa ki bir yerde denk getiririm ben onu. Ama belasını sikmeden bırakırsam şerefsizim. İnsanlar sinirlenince niye küfür ederdi? Küfür etmek rahatlatıyor muydu? Şu an duyduklarımı değil bunları sorguluyordum. Çünkü biliyordum ki eğer diğer mevzuya takılırsam ağlardım ve kimse de susturamazdı.
_Neyse dur çocuk var şimdi. Alaz abinin gözleri beni bulduğunda yüz ifadesi daha da sertleşti. Tahminimce beni bu hâle getirdiği için Demir hocaya hâlâ sövüyordu.
_Gel otur bir sakinleş lan. Kıpkırmızı olmuşsun. Yeri belli yurdu belli hesabı. Oğuz abi ortalığı yatıştırmak için elinden geleni yapıyordu. İkisi birden sinirlense bu sefer başka bir kazaya sebebiyet verebilirlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DERİN: BİR YENİDEN DOĞUŞ HİKÂYESİ
General FictionBir kız çocuğu hayal edin. 16 yaşında kadar kim olduğunu, nereden geldiğini, niye yaşadığını bilmemiş. Hayatı bir günde tepeden tırnağa değişiyor. O güne kadar tek bir ismi var. 17 numara...