CHAPTER TEN: Karanlığa Küçük Bir Mum
Yaşlı adam, elinde tuttuğu bardağı dudaklarına götürerek içerisindeki sıvıyı sinirli bir şekilde içmiş, ardından da önünde duran masaya bırakmıştı. Boğazını yakan bu sıvı bile içindeki öfkeyi dindirecek kadar güçlü değildi. Derin bir nefes aldıktan sonra kapının önünde bekleyen korumasına gözleriyle işaret etti.
''İçeriye gelsin.'' Diye donuk bir ifadeyle konuştuktan sonra koruması kafasını hızla olumlu anlamda sallayarak dışarıya çıkmıştı.
Yaşlı adam derin bir nefes alarak gözlerini kapattı. İçerideki hafif bir şekilde sesi duyulan müzik az da olsa bedeninin rahatlamasına neden oluyordu fakat hala haftalardır devam eden ve bir türlü dindiremediği öfkesini nasıl sonlandıracağını düşünüyordu. O, kaybetmekten asla hoşlanmazdı ve bu zamana kadar hiçbir şeyini kaybetmemişken şimdi bunun olma olasılığı bile sinirlerini bozuyordu. Ve bu defa onu bu duruma sürükleyen kişi çok yakınındaki adamdı.
Yıllarca bakıp büyüttüğü oğluydu.
''Merhaba, Bay Kim,'' dedi içeriye giren adam. Bay Kim, gözlerini açarak nihayet içeriye giren adama çevirdi gözlerini.
''Jack,'' dedi otoriter sesiyle birlikte. Bu ses bile öfkesini karşısındaki çekingen adama ulaştırıyodu. Jack, onun adını duymasıyla bile bedeninin korkuyla titrediğini hissetse de kendisine hâkim olmaya çalışıyordu. Hoş, başka şansı da yoktu elbette. ''Umarım burada olmanın nedeni bana güzel bir haber vermek içindir.''
Jack, çok geçmeden başıyla karşısındaki adamı onayladığında Bay Kim zafer kazanmış gibi gülümsemeden edememişti.
''Dediğiniz gibi Kim Namjoon'u haftalardır takip ediyorum,'' diye söze girdi. Konuşmasına devam edeceği sırada Bay Kim yavaş hareketlerle ayağa kalkmış ve bardağını yeniden eline alarak adama doğru ilerlemişti. Bu ilerleyişle birlikte Jack'in kelimeleri havada asılı kalırken, Bay Kim elinde tuttuğu bardağı ona doğru doğrultarak konuşmasına devam etmesi adına işaret vermişti. ''Dışarıya çok fazla çıkmıyor muhtemelen tanınamamak için ya da birisine yakalanmamak için. Altı kişiyle birlikte bir villada kalıyor ve şehir merkezinden oldukça uzakta.''
''Bir dakika,'' diyerek onu durdurdu hızla Bay Kim. ''Altı kişiyle birlikte mi?''
''Evet, efendim.''
''Namjoon'un yanında gördüğün tanıdık insanlar mıydı?'' diye kuşkuyla sorduğunda Jack başını olumsuz anlamda sallamıştı.
''Daha önce o altı kişiyi de Namjoon'un etrafında görmemiştim, efendim. Altısı da Koreli, onunla aynı yaştalar. Ve sizinle konuştuğum gün bir barda doğum günlerini kutluyorlardı, garip bir şekilde sanki hepsinin doğum günüymüş gibiydi.''
Öfkeyi çoğu zaman somut bir şekilde göremezdiniz. Ancak öyle bir duyguydu ki birisinin gözlerine sindiğinde anbean her bir zerresine şahit olurdunuz. Jack, hayatında belki de daha önce öfkenin her bir milimine bu kadar yakından şahitlik etmemişti. Karşısındaki adamın açık göz renginin bir anda karalanarak bulandığını, kirpiklerinin titrediğini, bedeninin gerildiğini ve sık sık nefes aldığını görmüş, en yakın yerden şahitlik etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yes Seven | Taekook
FanfictionBirbirinden haberi olmayan ve dünyanın farklı yedi şehirlerinde yaşayan yedi adamın tek bir ortak noktası vardı; aynı anda doğup kaderlerinin bir olması. * Sense 8 adlı Netflix dizisinden esinlenilmiştir. (Birebir aynı kurguya sahip değildir. Sadece...