***
Çağrıl'dan
Tahtadaki denklemleri deftere geçirirken dikkatimi toplamakta zorlanıyordum. Okuldan hemen sonra ek dersim vardı ve henüz üçüncü derste olmamıza rağmen bitkin hissediyordum. Üstelik hoca çocukların konuşmasını umursamadığı için fısıltıdan ders bile işleyemiyordum. Yanımda oturan çocuk da diğerlerinden pek farklı değildi. Bizimkiyle paralel sıradaki çocuklarla sessiz diyemiyeceğim bir şekilde konuşup gülerken derin bir nefes verdim.
Umursamamaya çalışarak yazmaya devam ettim. Aklıma takılıp duruyordu... Kafamı yasladığım elimi indirerek arkaya bir bakış attım. Çınar ve sırtlan tayfasını görmemle yüzümü buruşturmadan edemedim. Durmadan birşeyler fısıldayıp gülüyorlardı. Bir insan bu kadar mı boş olur ya...
Gerçi niyeyse en çok şu çocuğa takılıp duruyorlardı. Onları umursamadan kafamı koluma yasladım. Çaktırmadan arkaya bakmaya devam ederken bakışlarım aradığım kişiyi hızla bulmuştu. Sınıftaki birkaç kişi gibi tahtadakileri defterine geçiriyordu.
Kulağından asla eksik olmayan kulaklıkları varken farkedilmemesi için kafasına kapşonlusunu geçirmişti. Biri onu şuan benim yaptığım gibi incelemese belki de farkedilmezdi bile. Tahtaya bakmak için başını kaldırdığında göz göze gelmemizi beklemiyordum. Siktir, gerçekten utanç verici...
O benden daha şaşırmış görünüyordu. Onu izlememi beklemiyor gibiydi. Yakalandığım için suçlu hissettiğim söylenemezdi gerçi. Her zaman o izleyecek değildi ya... Gerçi son konuşmamızdan sonra çok az göz göze geliyormuşuz gibi hissediyordum. İşime geldiğinden değil tabi...
Gerçi bir düşününce göz göze gelmek için benim de onu izliyor olmam gerekiyordu değil mi...Kendimi gömme isteğimi bastırmaya çalışırken dudağının kenarında küçük bir gülümseme belirdiğini daha yeni farketmiştim. Bana mı gülüyordu o?
Kaşlarım çatılırken bir sonraki hareketi duraksamama neden olmuştu. İşaret parmağını 'sessiz ol' anlamında dudağına götürdüğünde ilk başta ne dediğini anlamasam da, daha sonra kulaklığını gördüğümü farkettiğini anlamıştım. Belli ki ona bakmamı 'hocaya söyleyeceğim' gibi algılamıştı, bilmiyorum. Bundan bana neydi ki? Tabi o bunu bilemezdi. Bu yüzden kafamı sallayarak önüme döndüm.
Ve ders bitene kadar arkama bile dönmedim.
•••
Herkes sınıftan eve gitmek için tek tek ayrılırken çantamı topluyordum. Dershaneye gitmek için hala zamanım vardı ancak biraz oyalanarak ve birşeyler atıştırarak gidersem zamanında orada olacağıma emindim.
"Çağrıl, çıkıyor musun?" Tabi düşüncelerim bu yöndeydi ancak kara bahtım her zamanki gibi götüyle gülüyordu bana. Sınıf başkanının bana sorduğu soruyla kafamı salladım sadece. Burada mı uyuyayım, çıkacağım tabii.
"Senin için bir işim vardı ama hemen hayır deme lütfen." Al işte, biliyordum işi düşmedikçe bana böyle saçma soruyla gelmeyeceğini... Gerçi beni başkan yardımcısı seçtiği için ilk tüm sınıfa sövmem gerekiyordu. Derin bir nefes çekerek 'dinliyorum' dedim sadece. Kumral saçlarını kulağının arkasına sıkıştırırken çekingen bir sesle konuşmaya başladı. Birini anımsatıyordu ama...
"Kütüphane personelini hatırlıyor musun?" Kafamı salladım. Kimi kastettiğini anlamıştım. Neredeyse yirmilerini yarılamış bizim okulun mezunuydu. Kütüphaneden sorumlu değildi, temizlik yaptığı da söylenemezdi ancak birkaç kez kitap yerleştirirken görmüştüm onu. Genelde ne iş yaptığı bile belli değildi, sürekli kütüphaneye giren çıkanı izlerdi. Gerçi düşününce bu da bir iş olabilirdi, değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nepenthe (BxB)
Short Story*** Bir sonbaharda başladı herşey. İsmini çokça duymama rağmen onun ismi olduğunu bile bilmediğim kadar uzak olan birinin, bana bu kadar yakın olacağını nereden bilebilirdim ki. İlk defa bakışlarımızın kesiştiği o anki gariplik düşündükçe bile içimi...