***
Yorgun gözlerini kırpıştırarak sabahın en erken saatleri olduğu için bomboş olan koridorda sınıfa doğru yürüyordu genç adam. Saçlarını eliyle geriye yatırmasına rağmen durmadan yüzüne dökülmeye devam eden kahkülleri az da olsa moralini etkilerken umursamamaya çalışarak sınıfına, ardından gecikmeksizin pencerenin önünde ve en arka sıraya yerleşti.
Bir eli gözlerini ovuştururken diğerini çantasında eksik etmediyi penguen şeklindeki küçük yastığı kafasının altına denk gelecek şekilde koyup masaya yerleşti. Kafası yastıkla buluşunca kapanan gözleriyle kısa sürede uykuya daldı.
...
"Emirhan."
"Burda."
"Mete."
"Eymen Tan."
İsmini duymasıyla ağzından birkaç mırıltı çıksa da gözlerini açamadı bir süre. Birkaç saniye geçmeden yanında bir beden, ardından dürtülen koluyla hızla gözlerini açarak tam karşısında dikilen hocayla göz göze geldi kumral çocuk.
Hocanın dik bakışları bir süre üzerinde dolanınca ne diyeceğini düşünürken ağzından kısık bir "burda hocam.." ifadesi çıkmasına engel olamadı.
Hoca bu duruma alışık olduğu için kafasını iki yana sallayarak yerine geçerken, sınıfta birkaç kişiden hafif kıkırtı yükselse de yüzündeki huysuz ifadeden modunun yerinde olmadığını anlamış olacaklar ki bu uzun sürmedi.
Herkes derse dönerken küçük peluş yastığı sıranın altına sıkıştırarak kafasını eline yasladı. Bakışları istemsizce pencereden dışarı kayarken sabah hafif rüzgar dışında birşey olmayan havanın kasvetli görüntüsü ve yavaştan yağmaya başlayan yağmur iç çekmesine neden oluyordu. İstemsizce eli kulaklığına giderken playistinden her hangi bir şarkıyı açtı.
Şarkının tanıdık sözleri beyninde durmadan dolaşırken içinden şarkıya eşlik etti sessizce. Kalemle defterine anlamsız birşeyler karalarken bir an hayattan soyutlanmış gibi hissediyordu. Bu huzur ona her zaman uğramıyordu sonuçda..
Şarkının ona göre en can alıcı kısmında istemsizce elindeki kalemi defterin üzerine bırakırken yüzünde küçük bir gülümseme belirdi. Ses çıkarmadan şarkıya ağzını sessizce oynatarak eşlik ederken onu izleyen bir çift yeşil gözle göz göze gelmesiyle yüzündeki varla yok arası olan gülümseme yerini hafif şaşkın ve ciddi bir ifadeye bıraktı. Gözlerine hiç bir duygu barındırmadan kenetlenmiş gözler cam çerçevenin ardından sadece bakmak için bakıyordu sanki...
Gerçi bu o kadar uzun sürmemişti. Kumral çocuğun üzerindeki etkisi ise anca zil çalınca geçmek bilmişti. Telefonundan yükselen sesle karışık kafası dağılırken öğle yemeğini kaçırmamak için kurduğu alarmı kapatarak sıradan kalktı. Yemekhaneye doğru ilerlemeye başladı.
Yemek için sıra bekleyen insanları görünce derince oflasa da, yan sınıftan arkadaşı olan çocuğu da yemek sırasında görmesiyle yüzünde yan bir sırıtış belirdi. Arkadan yaklaşıp kolunu omzuna gelişigüzel atarken tombul çocuk olayın şokuyla yerinden sıçradı bir an.
Ardından gözlerini devirerek ağırlığını çok az üzerine vererek kendisine yaslanmış kumrala baktı.
"Ödümü kopardın abi ya."
Eymen yüzündeki yarım gülümsemeyle onun dediğini hiç takmadan çocuğun yanaklarını kavrayıp sıktı.
"Nasılmış benim patatesim? Özledim vallaha..."
Ağzını yayarak kendince sevimli olduğunu düşündüğü sesle konuşması Musa'nın yüzünü ekşitmesine sebep olmuştu.
"Oğlum daha gece mesajlaştık. Beş saatte ruh halim nasıl değişebilir ki? Hem annem senin için endişeleniyor. Sence de bu gece işi biraz fazla değil mi? Zaten çalışıyorsun..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nepenthe (BxB)
Cerita Pendek*** Bir sonbaharda başladı herşey. İsmini çokça duymama rağmen onun ismi olduğunu bile bilmediğim kadar uzak olan birinin, bana bu kadar yakın olacağını nereden bilebilirdim ki. İlk defa bakışlarımızın kesiştiği o anki gariplik düşündükçe bile içimi...