Merhabalar! Yeni bölümle geldim!
Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen🤍
Keyifli okumalarr🫶🏻
——————————"Hazır mısın?" Parla'nın üst kattan bağırışlarını duyduğumda hızla cevap verdim. "Yaklaşık 7 dakikadır seni bekliyorum. Elbette hazırım!" 6 dakika 47 saniye olmuştu. "Tamam be geliyorum." Dediğini duyduğumda nefes verdim.
Aşağı indiğindeyse gözlerimi kaçırdım. Ben ne yaşayıp duruyordum böyle?
O masum, çocuksu kız nasıl bu kadar güzel bir kadın olabilmişti?
Cevap? Acil cevap!
Bu adil değildi!
Giydiği yeşil renk elbise üzerine tam oturmuş, güzelliğine güzellik katmıştı. "Beğenemedim pek ya. Güzel olmuş mu?" Güzel mi? Güzel kelimesi yanında biraz sönük kalıyordu. Bu sefer güzel olduğunu söylemekten kaçınmayacaktım. Tabii abartmadan. "Güzel olmuşsun." Dedim hızla. "Eee, şey... iyi hadi gidelim artık." Geçiştiren tarafsa o olmuştu bu sefer. Bu hâli yüzümdeki kaçamak gülüşe sebep olurken ayaklandım.Karşı komşucuklarımıza misafirliğe gidiyorduk. Selim'i gördüğüm her an yüzünü tek yumruğumla dağıtmak istiyordum fakat biraz daha beklemesi gerekecekti.
"Kamerayı ve mikrofonu aldın değil mi?" Evlerine gerekli eşyaları yerleştirmemiz gerekiyordu. "Çantamda komutan. Rahat ol sen." Evden çıkıyordum ki Parla beni durdurdu. "Ay dur bi'. Unutuyordum az daha." Diyerek hızla içeri geçti. Ne olduğunu anlayamazken elinde tabakla geri geldi. "Gidebiliriz." Dedi hevesle. "Ne var onda?" Diye sordum evden çıkmadan. "Biz bu göreve başlamadan kek almıştım. Belki oturur yeriz falan diye, nasip olmadı. Bu şerefsizler hak etmiyor ama, neyse boşa gitmesin. Hem bayatlamıştır falan şimdi, biz yemeyelim boş ver. Ben sana yaparım güzel taptaze kek." Hafif şaşkın bakışlarım karşı kapıdayken bir şey demedim ve evden çıkıp karşı kapının zilini çaldık.
"Hoş geldiniz." Diye açtı kapıyı Derya. Ben yalnızca başımı sallayıp içeri geçerken Parla da -şu saniyeden sonra bir süreliğine Ada olan Parla- "Hoş bulduk." Deyip arkamdan geldi. Selim, salonda bizi karşılamak için ayaklanmıştı. Yalandan bir tebessümle, uzattığı elini sıktım. "Hoş geldiniz. Buyurun şöyle masaya geçelim." Selim'in eli ile işaret ettiği masaya geçerken içeriden Derya geldi. "Canım ne zahmet ettin ya?" Dedi Parla'ya yönelik. Sanırsam kekten bahsediyordu. "Ne zahmeti, estağfurullah." Kesinlikle kekten bahsediyorlardı.
"Siz ne iş yapıyordunuz?" Dedi bir anda Selim ve ismimi çıkarmaya çalıştı. "Alparslan." Sert bir sesle onu düzelttim. "Alparslan Bey," Diye tamamladı cümleyi. "Yazılımcıyım. Peki ya siz?" Bu sefer ben onun adını çıkaramamış gibi yaptım. "Selim." Diyerek beni düzeltmesinin ardından konuşmaya devam etti. "Yatırımcıyım ben." Tebessümle karşılık verdim. Yine yalancıydı bu gülüş. Hangi parayla, kime, nereye yatırım yapıyorsun demek istedim. Sustum.
Derya ve Ada da kendi aralarında konuşuyorlardı. Parla, Ada olarak bu sohbetten keyif alıyor gibi görünüyor olabilirdi fakat Parla olarak hiç de mutlu olmadığından emindim. "Ben bir lavaboya gideyim. Neredeydi acaba?" Anladığım kadarıyla kamera ve mikrofonu yerleştirecekti. Yerleştirebilecek bir odayı rahatça aramak için bunu sormuş olmalıydı. "Üst katta sağdan ilk kapı canım." Derya'nın cevabıyla Parla başını sallayıp yukarı çıkmıştı.
Bu sırada konuyu değiştirmek için "Hizmetliniz nerede? Yanlış hatırlamıyorsam yardımcı bir hanımefendi çalışıyordu." Dedim. "Yemekleri yaptıktan sonra gitti onlar. Misafirlerimizle yalnız kalmak istedik." Beni yanıtlayan Derya oldu. Parla varken utanmadan baktığı yetmezmiş gibi o gittikten sonra çok daha arsızca bakıyordu bana. Biraz sonraysa Parla geldiğinde bana başını salladı. Hâlletmiş olmalıydı. "Ben kahveleri hazırlayayım. Nasıl içersiniz?" Hepimiz Deya'nın sorusunu cevapladık. "Ben de yardım edeyim." Diyerek Parla mutfağa geçtiğinde biz de oturmak adına koltuklara geçmiştik.
Selim benimle konuşmaya tenezzül etmiyordu. Bende bu yüzden konuşmadım. Beyefendi az önceki neşesini kaybetmişti. NEDENDİ ACABA?! Bir süre sonra telefonu çaldığı için izin isteyip içeri geçti. Yanlış anlamadıysam yatak odasına gitmişti.
Orada da kamera ve mikrofonlarımız vardı.
Bende fırsattan istifade ederek odayı incelemeye başladım. Bir ikili bir üçlü bir de tekli koltuk vardı. İç içe geçmiş üç sehpanın da dışında televizyonun altında onu destekleyen komidin ve üzerindeki biblo ve süs eşyaları vardı.
Bende mikrofon ve kamera yerleştirecektim.
Bunlar işime yarayabilirdi.
Selim gelmeden hâlletmeliydim.Fil şeklinde olan biblonun burnunun ucuna görünmeyecek şekilde mikrofonu yerleştirdikten sonra ona biraz uzak olan tanımlayamadığım süs eşyasına da görünmeyecek şekilde kamerayı yerleştirdim. Tam bu sırada arkamdan ayak sesleri duymaya başladım. Bu, birilerinin geldiğinin habercisiydi.
Anında yönümü değiştirdim. Eğer biz gittikten sonra şüphelenecek olurlarsa buralara bakmamaları gerekirdi. Bu yüzden ilgim orada değilmiş gibi davrandım. "Ne yapıyorsunuz Deniz Bey?" Diye bir söylem duydum fakat bu tanıdık birinin sesiydi. Arkamı döndüğümde sesin sahibinin Parla olduğunu gördüm. İçimin rahatlamasıyla ona sitem ettim. "Parla..." kıkırdayışını görmek zor değildi. "Haydi kocacığım otur. Kahveni getirdim." Sesindeki yumuşak ton beni uyardığını anlamamı engellemiyordu. Yalnızca oturdum ve kahvemi yudumlamaya başladım.Bu sırada Derya da gelmişti. "Selim'i şirketten aradılar herhalde. Birazdan gelir." Dedi otururken. "Şirket mi? Yatırımcı değil miydi Selim Bey?" Ortya attığım soruyla Derya'nın gerginliği gözler önündeydi. "Yani şirket derken, şey..." Cümlesini bana bakmadan bitirmeye gayret gösterirken Selim'in gelmesiyle rahat bir nefes verdi. "Hoş geldin canım. Buyur kahven." Hızlıca konuşmasından konuyu değiştirmek istediği bariz belli oluyordu.
Üstelemedim. Sanki bilmiyorduk yani...Bir süre kahve içip muhabbetimsi bir şey etmiştik. Gerçekten sohbetleri de öyle kötüydü ki. Her şeyleri kötüydü. En çok da kendileri.
Namussuz, karaktersiz bir ikiliden başka ne beklenirdi ki zaten?
Parla ve ben bile daha çok yakışıyorduk.İşimiz birmişti. Artık kalkmalıydık. "Biz yavaştan kalkalım." Derken Parla'ya attığım minik bakış, onun da başını sallamasına neden oldu. Aynı anda ayaklandık sonra. Bir süre içimden lanet getirmeme sebep olan vedalaşma yaşadıktan sonra Parla ayıp olmasın diye "sizi de bekleriz" adlı bir konuşma bile yapmıştı.
Neyse ki, sonunda eve gelmiştik. Rahat bir nefes verip kendimi koltuğa fırlattım.
"Ne yaşadık biz az önce ya?" Diyen Parla'ya karşı kaşlarımı havalandırdım. "Orada ne yaşadık manasında yani." Dediğinde o da oturdu. "Çok iticilerdi." Diye eklemeyi elbette unutmadı.
Parla bu, unutur mu?"Seni de rahatsız ettiler değil mi?" Dedim konuya dahil olarak.
-Hem de nasıl. Hiç sevmem öyleyalandan samimi davranan insanları. Senin muhabbetin bile daha iyi.
-"Bile" ?
-Yani sende öyle çok sıcak konuşmuyorsun ama samimi değilmişsin gibi hissettirmedin hiç.
-Alınmalı mıyım?
-Alın desem alınacak mısın?
-Hayır.
-Daha fazla konuşmaya gerek yok bence.
Söylediğine az da olsa gülümsediğimde arkasına dönüp -hep yaptığı gibi- salına salına yürümeye başladı.
Sanırım güzeldi. Biraz fazla.
~~~~~
BÖLÜM SONU
Bölümü seven birileri var mıdır bea
Sizce bir sonraki bölümde neler olacak?
Bu bölümde Alparslan bir tık Parla'nın güzelliğine kapılıyor sanki. Sanki biraz...
(Bir tık)Oyladıysanız tamamdır, seviliyorsunuuzz.
(Bir sonraki bölüm Alparslan'ın annesi hakkında. Koş oku hemen koşşş.)
![](https://img.wattpad.com/cover/371379058-288-k987155.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluklu Ölüm
General FictionAnnesi al bayrağa sarılı tabutuna son kez gururla sarıldı. Artık zamanı gelmişti. Alparslan, son yolculuğuna uğurlanıyordu. O bir öldü, geride bıraktıkları bin dirildi. Ya da ölmüş müydü? -------------------------------- Kurgu tamamen şahsıma, ka...