Tekrardan merhaba!
Oylamanızı ve yorumlamanızı rica edip bölümle aranızdan ayrılıyorum...
Keyifli okumalarr🫶🏻
——————————Sevim, iki haftadır evini hiç boş görmemişti. Taziyeye gelenler, yemek getirenler, ne olup bittiğini anlamaya çalışanlar...
Oğlunu şehit verdiğinden beri kimsenin karşısında ağlayamamıştı. Fakat geceleri, herkes gittikten sonra da ağlaması hiç dinmemişti.
Gururluydu, başını hiç eğmemişti. Oğlunu vatan uğruna hizmet verirken şehit vermişti. İşte bu, onu ayakta tutan etkendi. Oğlu gencecik yaşında ölse herhalde kafayı yerdi. Ama o ölmemişti, şehit olmuştu.
"Sevim Teyze otur dinlen az. Tansiyonun fırlayacak yine." Komşunun kızı Almira'nın söylediklerine aldırmadı. Saat gece yarısını geçmesine rağmen misafirleri hâlâ gitmemişti. Şu hâlinde bir de insanlara hizmet etmekle uğraşıyordu. İnsanlar biraz olsun düşünceli olsalardı fena olmazdı.
Mutfaktaki işleri bittiğinde salona geçti. Zaten küçük olan salona bu kadar insan fazla gelmişti. "Gel Sevim Teyze, şöyle otur." Yüzüne bakmadığı için kim olduğu hakkında pek fikri olmadığı bir erkeğin onun için kalktığı yere oturdu.
Bir süre kimseyi dinlemese de öylece oturdu. Dalıyordu, uzaklara gidiyor, oğlunu düşünüyordu. Arada konuşulanları dinliyormuşcasına başını sallıyordu yalnızca. Bedeni oradaydı ama onun dışındaki tüm soyutluğu, çok başka yerlerdeydi sanki.
Sonra sohbetin arasında duyduğu tek cümle, donakalmasına sebep oldu.
"Dağlarda sürüneceğine beyaz yakalı olup eline düzgün bir meslek alsaydı böyle olmazdı."
Kalbine ucu keskin bir bıçak saplanmış gibi hissettiğinde bir an konuşamadı. Söylemek istedikleri diline varamadı sanki o saniyelerde. Ne sanıyordu bu kadın askerliği? Keyif işi falan mı? Küçümseyerek baktığı o dağlarda verilen mücadele sayesinde böyle rahatça yaşayabildiğinin farkında değildi herhalde bu hatsiz kadın.
Böyle sessiz kalamazdı Sevim.
O kadına haddini bildirmeliydi."Sen kendini ne zannediyorsun? Ne dediğinin farkında mısın?!" Diye hiddetle girdi söze. "Benim oğlum bu işe girerken her ihtimali aldığı gibi bu ihtimali de göze alarak girdi. Benimle bunun için ayrı bir konuşma bile yapmıştı. Ayrıca, o gerekirse dağlarda da sürünürdü çamurda da. Neden biliyor musun?" Bir an durdu. Gözyaşları hazır, gözlerinin hemen önünde bekliyorlardı. Fakat hayır, ağlamayacaktı. Zorlukla devam etti. "Sen burada bağımsızca ve rahatça yaşa, eğlen, çay iç veya böyle saçma da olsa konuşabil diye. Aslında biliyor musun, hak etmediğin kesin. Ama hizmette insan seçemiyorlar maalesef." Son kez derin bir nefes daha aldı. Aldığı soluklar onu boğuyordu sanki. "O şehit oldu ve bu bizler içindi, hepimiz. Ve bu konuda sana yalnızca gurur duymak, vatan sağ olsun demek ve baş sağlığı dileyip def olup gitmek düşer."
Kendini tutamayıp söylediği sözler karşısındaki kadını ne kadar bilinçlendirmişti bilmiyordu fakat bu yaşa kadar böyle cahilce fikirlerle geldiyse, bundan sonra da kadının saçma düşüncelerinden vazgeçeğini düşünmüyordu. Konuşulanların üzerinden kısa bir süre geçtikten sonra misafirleri gitmişti.
Sevim yorgundu. Hiç olmadığı kadar.Oğlunun arkasında bıraktığı yedi kişi vardı yalnızca. Hayatını kaplayan yedi kişi. Timi ve annesi. Aralarında en zoru yaşayan annesi miydi bilinmez, çok zoru yaşadığı kesindi.
Ortalığı toplamaya hâli yoktu. Biraz olsun düşüncelerinden uzaklaşmak istediği için kendini yatağına attı.
Fakat bilmiyordu ki asıl düşünmeden duramayacağı şeyler uykusunda olacaktı.Yatağında uzanıyordu, hemen uyumak istedi. Her şeyi unutmak, yalnızca sessizce uyumak istedi. Kimse onunla konuşmasın istedi. Kimse onu anlamaya çabalamasın istedi. Çünkü kimse onu anlayamazdı. Uyumak istedi. Sonsuza dek, oğluna kavuşuncaya dek uyumak istedi.
Gece üç sularında uyandı. Oda karanlıktı. Zifiri karanlık. Hiçbir şeyi algılayamıyordu. Neden kalkmıştı? Bilmiyordu. Susamamıştı ya da tuvalet ihtiyacı yoktu. Şaşkınca etrafına bakarken istem dışı ayağa kalktı. Yatak odasının kapısına baktı, kapalıydı. İyi de o yatmadan önce kapatmamıştı ki.
Bir an korktu.
Evde biri mi vardı?
Yandaki lambayı açmaya yeltendi. Açmasına yarayan düğmeye bastı fakat açılmadı. Bir daha bastı, açılmadı. Birkaç denemeye rağmen durum değişmiyordu. Kapının yanına gidip avizenin anahtarını çalıştırmaya korkuyordu.
Nedendi? Bilmiyordu.O daha kapının yanına gitmeye korkarken kapı açıldı. İrkildi Sevim. Küçücük aralıktan fazlaca ışık geliyordu. Aralık kapı ardına dek açıldı sonra. Artık ışıktan gözleri kamaşıyordu Sevim'in.
Ne yapacaktı? Bilmiyordu.İçeri bir adım atıldı. Dahaca korktu Sevim. Sonra yavaş yavaş ışık söndü. Yalnızca içeri atılan o adımdan ışık geliyordu. Adımı atan kişinin tüm vücudu göründü az sonra. Odayı aydınlatacak kadar ışık yayıyordu. Sevim kim olduğunu anladığında şaşırdı. Fazlaca.
Oğluydu bu, Alparslan'dı."Oğlum, geldin!" Diye tepki verdi elinde olmadan. "Gelmedim anne, geleceğim." Ve Alparslan kayboldu, oda yeniden karanlığa boğuldu.
Sabah saat altı sularında kalktı Sevim. Normalde erken kalkmazdı.
Neden kalkmıştı? Bilmiyordu.Sonra rüyasını hatırladı.
Oğlu gelmiş miydi? Hayır, gelecekti. Ne saçmalıyordu ki? O şehit olmuştu. Bir daha hiçbir zaman bedenen burada olmayacaktı. Ve bir daha hiçbir zaman ruhu burayı terk etmeyecekti.~~~~~
BÖLÜM SONU
Bölümü sevdiniz mi?
İnşallah öyledir çünkü benim pek içime sinmedi...Sizce bir sonraki bölüm kimin ağzından olacak? Neler olacak?
Sevim hakkında ne düşünüyorsunuz?
Yaşadıkları çok zor...Sevim'in hatsiz kadına karşı söyledikleri?
Sizce nasıldı, duyguyu geçirebildim mi sisjsşfnösnfdPeki ya rüyası??
Oylasanız ne güzel olur, öpüldünüüzz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soluklu Ölüm
General FictionAnnesi al bayrağa sarılı tabutuna son kez gururla sarıldı. Artık zamanı gelmişti. Alparslan, son yolculuğuna uğurlanıyordu. O bir öldü, geride bıraktıkları bin dirildi. Ya da ölmüş müydü? -------------------------------- Kurgu tamamen şahsıma, ka...