Geçmişten ...
Aldığı ders yeni bitmiş, yorgun olduğu için odasındaki koltukta oturuyordu. Yorgunluk ona uyumayı emrediyordu ancak o dışarı çıkmak istiyordu. Daha önce dışarıyı hiç görmemişti. Birkez olsa bile tek istediği dışarıyı görmekti. Kafasındaki düşüncelerinin bir anda dağılmasını sağlayan şey kapısına tıklanma sesiydi. Elini kucağına getirip
" Gelebilirsin!" diye seslendi. Kapı açıldığında içeriye ona bebekliğinden beri bakan dadısı girdi. Ellili yaşların sonundaydı. Üzerinde siyah bir elbise vardı. Gözlerinde olan gözlük görmesinde yardımcıydı." Nasılsınız Şehzadem?" dedi yaşlı kadın. Adımlarını odanın içine atıp kapıyı kapattı. Karşısındaki kızıl çocuğun yanına gidip dizlerinin önünde yere oturdu. Kızıl ülke " Nana, yere oturmana gerek yok. Biliyorsun " dedi ancak kadın onu dinlemedi. Birkaç dakika sessizce oturdular. En sonunda kadın yapması gerekeni hatırladı ve " Şehzadem, yemek için babanız sizi çağırıyor " dedi. Küçük ülke kadının diyeceğini dedikten sonra kafasını yana çevirerek " ben aç değilim " dedi.
Kadın biliyordu. Küçük kızıl ülke babasına dargındı. Kardeşleri istedikleri gibi dışarı çıkabiliyordu ancak kendisinin çıkmasına katiyyen izin yoktu. Kadının görevi bu yüzden sürekli küçük ülkeye ders anlatmaktı. Onu içeride, sarayın içinde tutmak için ek dersler vermek zorundaydılar. Kadın anlıyordu çocuğu oysaki.
" Babam beni sevmiyor Nana, ben bilmiyor muyum sanki? Abilerim ve ablamla dışarı çıkıyor, onlarla oyun oynarken ben? Yapabildiğim tek şey bu odada hapis kalıp ders dinleyip sınavlara girmek. Babam beni sevmiyor, Nana" dedi küçük ülke.
Sonlara doğru sesi titremeye başlamıştı. Bilmiyordu ki küçük ülke gerçekleri. Bilse, babasına hâk verirdi sonuna kadar ancak, Babasının emri ile bu konunun ona açılması yasak idi.
" Olur mu hiç öyle şey Şehzadem!? Babanız sizi herşeyden daha çok sever, sayar. Sadece sizin daha iyi olmanızı istediği için bütün bunla-" küçük ülke kadının ona uzattığı elini yitip oturduğu koltuktan kalktı ve odanın kapısından çıkıp gitmişti
" Şehzadem, durun!" diye kalkıp koşturmaya başladı kızıl çocuğun peşinden. Odanın kapısından çıktı ancak seslere gelen Osmanlı imparatorluğunun ona baktığını görünce kafasını eğerek durdu.
" Oğlum nerede?" dedi Osmanlı sert sesi ile. Yeşilden kırmızıya geçen saçları omuzlarına dökülüyordu.( Giydiği şey bu ama önü biraz daha kapalı. Adını bilmiom o yüzden )
" Sizin onu sevmediğinizi düşünüyor efendim. Ben öyle olmadığını söyleyince odadan koşarak çıktı ancak yetişemedim " dedi Nana. Osmanlı ve yanındaki askerler şaşırırken, olayları duyan Türk kardeşler babalarının yanına gelerek neler olduğunu anlamaya çalıştılar
" Baba, Türkiye nerde?" diye sordu Doğu Türkistan. Osmanlı ilk önce çocuklarına döndü sonra ise askerlerin yanında olan Nanalara bakarak " Çocukları odalarına götürün " dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Countryhumans
FanficTürkiye~~~🇹🇷 ( Buradaki yazdıklarım sadece eğlence amaçlıdır. Hiçbiri gerçek değil ve sakın inanmayın ) ve birşeye açıklık getirmek istiyorum. Doğu Türkistan şu anlık Çin'in esiri ancak kurtarılacak. ( Keşke gerçekte de öyle olsaydı)