Kafamı saatlerdir kurcalayan düşüncelerin, gireceğim üniversite sınavının ne kadar zor olacağını ya da yarın sabah ilk dersin ödevini yapmamış olmanın endişesi olmasını isterdim. Ama şuan gecenin üçü, gittiğim partiden döndüğüm evime gizlice girmeye çalışıyordum. Eğer teyzem uyanırsa, yemin ederim bir daha bırakın dışarı çıkmayı, odamdaki camdan kafamı çıkaramazdım. Sonuçta bu kaçıncı vukuatımdı değil mi? Zaten bugün evden de o uyuyakaldığında kaçmıştım. Kaçıncı yüzyıldayız, Tanrı aşkına? Yavaş hareketlerle çevirdiğim anahtarı döndürürken bir yandan telefonumun flashını açtım, aksi taktirde bir yerleri devireceğime gerçekten emindim. Zaten daha tam ayılamamıştım bile. Sayısız içtiğim biraların midemi hafiften yakışını iliklerime kadar hissederken eve ilk adımımı attım. Tamam sorun yok, teyzem uyuyordu. Özür dilerim teyze. Söz veriyorum, bir daha olmayacak. Seni seviyorum.Hızlı adımlarımı odama yöneltirken kapımı kapattım, üstümdekileri çıkartıp hemen dolabın en ücra köşesine fırlattım. Herhangi bir pijamamı üstüme geçirdikten sonra yatağımın içine kendimi attım ve nefes nefese odamın tavanıyla bakışmaya başladım. Gizliden gizliye Jaemin'de de kalabilirdim ama bu sefer sabah hava aydınlıkken eve girmek benim için daha zor olurdu. Neyse, sonuç olarak atlatmıştım. Elimi yatağın içinde gezdirip telefonumu bulduktan sonra çocuklarla olan gruba sabah beni derse gitmeden uyandırmaları hakkında ufak bir mesaj attım. Zaten onların da kafası bir milyondu. Umarım içimizden birisi sabah uyanabilirdi. Telefonumu kilitleyip yanımdaki komidinin üstüne koydum ve ellerimi kafamın altına koyup düşünmeye başladım. Yaklaşık bir saat önce yarın yokmuş gibi öpüştüğüm çocuğu düşünmeye başladım. Kimdi? Neyin nesiydi bilmiyorum. Ama tek başına oturduğunu ve elindeki viskisi ile ortamdan çok uzakta kaldığını hatırlıyorum. Ve suratının her bir milimini hatırlıyorum. Tek aklıma gelmeyen kısım onun yanına nasıl, neden ve hangi yolla gittiğimdi. Neler konuşmuştuk mesela? Ya da konuşmuş muyduk? Tanrım, bilmiyorum! Son hatırladığım ise delirmiş gibi öpüşürken kalçamın içki şişeleriyle dolu olan bir masaya sertçe çarpması, ardından çıkan kavga ve gürültü ile hepimizin o bardan kovulması.
Barın önü inanılmaz kalabalık olduğu için tabii ki gözlerim aradığı bedeni o karmaşa içerisinde bulamadı. Ardından Jeno'nun daha fazla güvenlik ile kavga etmemesi için tüm odağımı ona geri çevirmek zorunda kalmıştım. Yoksa hepimiz bu gece, şuan karakolda, ifade veriyor bir biçimde olabilirdik. Ve inanın bana bu teyzemin hiç hoşuna gitmezdi. Jeno'yu da güvenlik adamdan güç bela ayırdıktan sonra hepimiz ayrı ayrı evimizin yolunu tutmuştuk. Şimdi ise buradayım. Uyku göz kapaklarımı ağırlaştırırken kendime daha fazla hakim olamadan uyuyakaldım.
"Lee Donghyuck! Şu lanet alarmı kapat artık!"
Kafamda yankılanan teyzemin olduğuna emin olduğum ses ile gözlerimi araladım. Elimi telefonu bulmak adı altında yatağın her yanında gezdirirken aradığım cihazı komidinde buldum. Alarmı tek tuşla kapatırken başımın ağrısını göz ardı etmeye çalıştım ama buna bir yandan da midemin bulantısı ekleniyordu. Odaya giren teyzeme çevirdim bayık gözlerimi. "Geç kalacaksın Donghyuck. İşe gideceğim bir şeyler hazırladım, gel atıştır." Bu sırada elindeki bezle ellerini siliyordu. Çok oyalanmadan odadan çıktığında bacaklarımı yataktan sarkıtıp yerdeki halımın desenlerine gözlerimi diktim. Cidden kalkıp hazırlanmam gerekiyordu çünkü devamsızlığım sınırdaydı. Ama kalkacak o gücü kendimde bulamıyordum. En sonunda pes edip yataktan kalktım ve telefonumun ekranına tıklayıp göz ucuyla baktım. Kimseden bir arama gelmemişti. Yüksek ihtimal hepsi hala uyuyorlardı. Jaemin'i arayıp telefonu hoparlöre aldım. Çaldı, çaldı, çaldı. En sonunda telefon açılınca karşı taraftan bir mırıldanma duydum. "Kalktım tamam." Kafamı onaylamaz şekilde iki yana sallayıp üstümü çıkarttım. "On beş dakikaya okulda olun, çocukları topla." Telefonu kapatıp üstüme formamı, gömleğimi giydim. Altıma siyah hafif bol olan pantolonumu giyip kravatı boynuma attım. Odadan çıkıp yan taraftaki banyoya girdim ve gerçek anlamda çökmüş yüzüme baktım. Yüzümü bir çırpıda yıkayıp saçımı başımı düzelttim. Birazcık da insan gibi gözükebilmek adına yüzüme güneş kremimi sürdüm. Kapının kenarına koyduğum çantamı aldım ve tek omzuma attım. Alt kattaki mutfağa hızlı bir şekilde adımladım ve teyzemin yanına gittim. Masada sakince oturmuş, okuduğu dergisini karıştırıyor, her sabah badem sütüyle hazırladığı kahvesini yudumluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sen ve yıldız, markhyuck
Fanfictionufak çatı katındaki evine, sana, hislerine ortak olabilir miyim, mark?