her şey bitmeden gel ve beni bul

32 6 11
                                    


Her seferinde bu kadarı da olamaz herhalde dediğim şeyler için Tanrı bana kat kat daha fazlasını sunuyordu. Ve emindim artık, bu kadarı da olurdu. Hatta her şeyin daha kötüsü her zaman bana olurdu. Bir kere rahat nefes aldığımı hissedeyim, bir ağaç falan kafama düşerdi. Tek bir günüm iyi geçsin, diğer gün iradem dışı intihar falan bile edebilirdim. Artık hayatımın tamamen benim kontrolümden çıktığından emindim. Hatta öyle bir emindim ki artık etkisiz eleman bendim. Şuan önümdeki tahta sehpada duran özel Sid baskılı su şişesi bile benden daha çok yaşamımı yönetiyor olabilirdi. O su şişesinin dahi bana bakıp içten içe güldüğüne, dalga geçtiğine emindim. Hayır üzerindeki Sid baskısı yüzünden sevimli falan değildi. En azından artık değildi. Ne diye kafamda bakışlarıyla delik açıp beni daha kötü hissettirebiliyordu ki? Hadi ordan. Su şişesini aldığım gibi karşıdaki duvara fırlattım. Lucy pencerimin önündeki uyukladığı tek kişilik koltuktan irkilerek sıçramış ve kaçmıştı. "Özür dilerim, Lucy."  Eh, en azından patlayıp dökülmemişti ve teyzemden bi de bunun yüzünden azar yiyemezdim.

Mark'ın evinden şok cihazıyla elektrik yemişim gibi ayrıldığımdan bu zamana iki gün geçmişti. Tanrım, her şeyi geçtim, resmen ev hapsindeydim. O gün teyzem eve gelmiş, suratımın halini görmüş ve öyle bir çığlık koparmıştı ki, eminim Mark bile kendi evinden duymuştur o desibeli. Teyzeme ise okuldan birkaç çocukla atıştığımızı söylemiştim. Tanrım bir de üstüne üstlük, "Sen bir de karşı tarafı gör." iması yapmıştım. Yani, yine yalan söylemiştim. Ne diyebilirdim ki? Teyze, peşimde torbacılıkla adı çıkmış bir adam var. O gün de benim ağzımı burnumu kırdı, haberin olsun mu? Yüce Tanrım, kadın kalpten giderdi. İşte bu şekilde, iki gün geçmişti. Haftasonu yasağım bugün bitiyordu. Cuma gecesinden beri burnumu kapıdan dışarı çıkaramıyordum. Olanları düşünmekten kafayı da kırmıştım zaten. Benimle nasıl oynadığını, kendi zevki ve eğlencesi için hiçbir şey çaktırmamasını bilmek içimi yiyordu. Duygusal değildim. Sadece en azından sadık olabilirdi. Sevgilisi varken benimle sevişmek zorunda mıydı? Tanrım, bilsem yapar mıydım? İki gündür sadece bunu düşünüyordum. Kafayı yememek için gün içinde Lucy'e sarıyordum. O da sıkılmıştı zaten dertlerimi dinlemekten. Ama yine de o da Mark kadar zekiydi. Belli etmiyordu.

Cuma gecesinden beri bunun hırsını nasıl ondan çıkartacağımı düşünüyordum. Ne yapabilirim ki? Uğraşmaya değer miydi? Ayrıca, ben buna değer miydim? Siktir et. Kafamda bir sürü dert varken bir de tanımadığım çocukla mı uğraşacaktım. Adı Mark. Şarkı yapıyor. Sahne alıyor. Bir sürü müzik aleti çalabiliyor. Stüdyo dairede yaşıyor, evimin karşısında. Yaşı? Yaşını bilmiyorum. Sanırım en fazla yirmi iki yaşındadır. Sadece iki gecede onun hakkında bu kadar çok bilgimin olması beni korkutmalı mıydı? Bilmiyordum. Midem bulanıyor. Resmen sevgilisi olan birisiyle sevişmiştim. Ve sikeyim bana o kadar iyi hissettirmişti ki ben hiçbir anımda bu hissi taddığımı hatırlamıyordum. Bu yüzden hesap sormalıydım. Ama ne yapacaktım, kapısına mı dayanacaktım? Bana bir açıklama borçlu mu olduğunu söyleyecektim. Muhtemelen yüzüme bakar, aramızdakileri bu kadar ciddiye aldığım için güler ve dalga geçerdi. Ve sonra bende suratına bir yumruk patlatırdım.

Kucağımdaki Lucy'nin uzun beyaz tüylerini okşarken evin sessizliği de bir o kadar sinirimi bozmaya başlamıştı. Tanrı aşkına, böyle olunca daha çok kendi kendimi yiyip bitiriyordum. Teyzem de market alışverişine çıkacağını söyleyip gitmişti. Onla gelip poşetlerini taşımaya yardım edeceğimi söylesem de asla kabul etmemişti. Benden daha inatçı birisi varsa, o da kesinlikle teyzemdi. Telefonumdan çocuklarla olan sohbet grubumuza gelen mesajlara kısa birkaç yanıt atıp yatağa fırlattım. Onlara da daha hiçbir şey anlatmamıştım. Zaten hiçbir şey bilmiyorlardı. İçinde olduğum durumu kime nasıl anlatabilirdim ki. Sadece o biliyordu. Sessiz odaya derin bir nefes bırakıp Lucy'i yere koydum ve dizüstü bilgisayarımı almak için ayaklandığım sırada çalan kapıyla yönümü değiştirip merdivenlere doğru ilerledim. İki üç adım zıplayarak merdivenleri hızla inip kapıya ulaştım. Sanırım teyzem ya anahtarını unutmuştu, ya da elleri kapıyı açamayacak kadar poşetlerle doluydu. Kapıyı hızla açtım. "Ben sana seninle geleyim demişti-"

sen ve yıldız, markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin