"Sanırım ben bu ödevden sıfır almaya razı olacağım, Jaemin. Gerçekten bunu son güne bıraktığıma inanamıyorum. Zaten yetişmeyecek, ne diye uğraşıyoruz?" Yaklaşık iki saattir Jaemin ile birlikte benim unuttuğum proje ödevini yapmaya çalışıyorduk ama daha yarısına bile gelememiştik. "Tanrım, Donghyuck! Sus da biraz ilerleme kaydedelim." Derin bir nefes bıraktım karmakarışık odama. Gece yarısına yarım saat vardı ve ben zaten çoktan inanılmaz yorulmuştum. Evet, tamamen benim hatamdı. Ama ne yapabilirdim? Bu aralar okulu çok fazla boşlamıştım. Kafam Mark ile o kadar doluydu ki, neden her seferinde kendime bunu yaptığımı bilmiyordum. Ayrıca Jaemin bana bu sabah saatlerce nutuk çekmiş, artık kendimi toparlamam gerektiğini söylemişti. Nereden baksanız, haklıydı. Birkaç ay sonra önümde kocaman bir üniversite sınavı vardı ve benim dikkatim çok başka yerlerdeydi.Zaten yedi aydır hayatım tepetaklak olmuş durumdaydı. Ne kendimi toparlayabiliyordum, ne de bunun için bir çaba gösterebiliyordum. Şuan annem olsaydı, biz ders çalışırken yeni pişirdiği kurabiyelerini ve en sevdiğim el yapımı elma suyunu da getirirdi. Ama maalesef, her şey istediğiniz gibi ilerlemiyor bu hayatta.
Önümdeki bilgisayarda proje konum hakkında biraz daha araştırma yaparken bir yandan da yan gözle telefonum ekranına bakıyordum. Öğlen Mark'a mesaj atmıştım ama hala cevap vermemişti. Sabah da zaten ben uyurken yanımdan gitmişti. Bu yüzden kendimi çok kötü hissediyordum. Acaba dün gece ona kendimi çok mu açtım, onu mu sıkıp bunalttım diye düşünmekten kafayı yiyecektim. Düşünmekten başım ağrıyordu. Jaemin'e her tuvalete gidiyorum diye odadan kaçtığım zamanlarda bile onu aramıştım ama hayır, telefonlarım asla açılmamıştı.
"Jaemin?" Ufak bir mırıldanma bıraksa da kafasını tabletinden kaldırmamıştı. Ona gerçekten minnettardım. Akşam akşam yanıma gelmişti ve ödevimi yapmama yardım ediyordu. Yardım istememiştim bile. Ona sahip olduğum için çok şanslıydım. "Biraz konuşabilir miyiz?" Sonunda tabletini kenara bırakıp gözlüklerini çıkartmıştı. "Sen ve Mark hakkında mı?" Beni bu kadar iyi tanıması biraz ürkütücüydü ama iyi hissettiriyordu. Beni asla yargılamayacağını biliyordum. Jaemin ve ben küçüklükten beri arkadaştık. Hemen arka sokağımızda oturuyorlardı ve annelerimiz de çok yakın arkadaşlardı. Liseye geçince de diğer çocuklarla tanışmıştık. Ama ben her zaman Jaemin'e çok daha rahat olmuştum. "Sadece.. dün çok güzel bir gece geçirdik. Yani, teyzemle birlikte yemek bile yedik. Hatta gece bizde kaldı.. Birlikte uyuduk. Ona bazı şeyleri anlattım. Biliyorsun, sadece sizin bildiğiniz bazı şeyleri. Ben sadece korkuyorum."
"Neyden korkuyorsun, Donghyuck?" Komidinimde duran buz gibi biramın son yudumlarını da dikledikten sonra metal şişeyi elimin arasında büzüştürmeye başladım. "Terk edilmekten." Bunu söylerken yemin ederim çok çekinmiştim. Kendimden utanıyordum, böyle olmaması lazımdı.
"Hyuck, aranızdakilere bir isim koymadınız diye biliyordum. Ayrıca daha hiçbir şey belli değil, sanki şu an birbirinizi tanıma aşamasındaymışsınız gibi hissediyorum. Korkmanı gerektirecek bir durum olduğunu düşünmüyorum. Kendini daha fazla sosyalleşmekten geri çekemezsin. Biraz da seni bunun etkilediğini düşünüyorum. Git, her şeyini Mark'a anlat, ona kendini aç demiyorum ama yine de bir şeyler yaşıyor olman hoşuma gidiyor. Sanki tekrar bir şeyler hissedebiliyormuşsun gibisin. Bu korkunç bir şey değil. Belki bir deneyimdir, belki de sonu güzel olur. Bunu bilemeyiz. Mesafeni koru ama, uzak da kalma. Korkma ama çok cesaretli de davranma. Emin ol artık bazı şeylerin senin için yolunda gitme zamanı geldi de geçiyor."
Belki de haklıydı. Ama ben ne düşüneceğimi dahi bilemiyorken, bunları nasıl başaracaktım? Bacaklarımı oturduğum yatağımda kendime çektim ve çenemi dizlerime yasladım. Jaemin ise o rahatsız çalışma masamın koltuğundan kalkmıştı ve karşıma, yatağımın tam ucuna gelip oturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sen ve yıldız, markhyuck
Fanfictionufak çatı katındaki evine, sana, hislerine ortak olabilir miyim, mark?