kaybolduğumda bana evin yolunu gösteriyorsun

48 8 6
                                    



"Eminim dedim ya Renjun!"

Elimdeki sigaramı küllüğe atıp parmağım ile birlikte ezerken mırıldandım. "Öpüştüğüm çocuğu mu hatırlamayacağım? Her şeyi unuturum onu unutmam sanki bilmiyorsun beni." Bir yandan kafamı Jaemin'in dizlerine yaslarken gözlerimin üzerine tek kolumu koydum gelen güneşi engellemek için. "Resmen karşı apartmanına taşınmış öyle mi?" Dizinde yattığım arkadaşımın sorusuyla kafamı hafifçe salladım. Sabah o çocuğu gördüğüm her anı okula geldiğim gibi çocuklara anlatmıştım. Neden elim ayağıma bu kadar dolanmıştı anlamamıştım ama bir şeyler hala doğru gelmiyordu. Belki de onun verdiği bomboş bakışlı tepkilerden dolayı böyle hissetmiştim bilmiyordum. Zaten okula geldiğimizde de altıncı saatten sonra birimizden dersi ekmek fikri çıkmıştı ve hepimiz okuldan çıkmıştık. Fikrin hangimizden çıktığını bilmiyordum, gerçekten. Şimdi ise kasabanın her zaman gittiğimiz yeri olan Sessiz Bahçe'deydik. Saat akşam beş civarlarıydı. Sanırım burası zamanla kasabanın, hepimizin en güvenli hissederek vakit geçirdiğimiz alanı olmuştu. Sessiz Bahçe'nin en sevdiğim yönü de teras katı ve arka bahçesi olmasıydı. Şimdi hepimiz arka bahçede yerdeki minik puflara yayılmış uzanırken, bir yandan da Songji teyzenin bizlere hazırladığı, yeni tarifi olduğunu söylediği ve farklı bir aromayla hazırlanmış limonata varimsi içeceklerimizi yudumluyorduk. Songji teyze, seni gerçekten çok seviyorum ama, bu baya ekşi.

"Konuşmaya çalışacak mısın?" Bu ses kafamda birkaç kez tekrarlayınca gerçekten bu sorunun cevabını bilmediğimi fark ettim. Aslında baktığımızda gayet sosyal bir insandım. Ama sadece görmesi gereken kişilere o sosyal yanımı gösterirdim. Ayrıca o çocuğu tanımıyordum ve ne kadar yakışıklı, çekici bir suratı olsa da bu sabah bana gönderdiği bakışlarından sonra onunla muhattap olabileceğimi düşünemiyordum. Baya da iyi öpüşüyordu aslında. İnanın ne düşüneceğimi bilmiyordum. Renjun'un sorusuna karşı sadece omuz silkmek ile kaldım. Konuşacak pek halim yoktu bu sabahtan beri. Zaten başım da delicesine ağrıyordu. Ayrıca okula gittiğimde birkaç lokma da olsa yediğim her şeyi yaklaşık bir saat önce falan kusmuştum. Vücudum kesinlikle iyi durumda değildi, mentalim de öyle. İkisinin de pek umrumda olduğu söylenemezdi. Ben zaten hep kendi kendime yapıyordum. Bazen eski Donghyuck'u özlediğini söyleyen Teyzem ve Jaemin'e hak veriyordum. O'nu bazen ben de özlüyordum. Ama hiçbir şey asla eskisi gibi his vermeyecek ise, ben neden eski beni geri kazanmak için çabalayacaktım ki? Ne kadar dibe battığım önemli değildi. Şuan bu içtiğim tuhaf aromalı içeceğin bile en ufak bir zevkini almıyordum zaten. Arkadaşlarıma çok değer veriyordum. Bu zamana kadar yaşadığım her şeyde yanımda olmuşlardı. Ama onları kendi bok çukuruma sürüklemek istemiyordum. Bu yüzden eskisi gibi çok fazla vakit geçiremiyordum onlarla. Biliyordum çünkü ki ben nerede olursam, orada sorunlar başlar.

"Kalkıyorum ben. Uykusuzum, gidip uyuyacağım." Herkesten ufak onay mırıldanmaları çıktığında kenarda duran çantamı tek elime alıp kafenin içine girdim. Songji teyze bana zaten hiçbir şey ödetmezdi. Annemin en yakın arkadaşıydı zaten bir zamanlar. Annem ölmeden önce. Meşgul olan Songji teyzeyi daha da meşgul etmemek adına ufak bir el sallamasıyla Sessiz Bahçe'den dışarıya çıktım. Hafif hafif attırmaya başlayan yağmurla kafamı eğerek yürümeye başladım boş sokaklarda. Başım ağrıyor. Kafamın içinde birisi var, çenesi çok düşük. Susmuyor, dayanamıyorum. Tanrım, ya yardım et ya da beni de yanına al. Titreyen telefonu çıkarttım cebimden ve arayan numaraya baktım. Tanrım, beni kesinlikle yanına almalısın. Telefonu sessize alıp cebime geri attım. Jihoo, lütfen beni aramayı bırak. Derin bir nefes verip çantamın ön gözünden elimi uzatıp aldığım tek kalan hapı paketinden çıkartıp dudaklarımın arasından gönderdim yine hiç tereddüt etmeden. Son birkaç damlası kalan su şişemi kafama diktikten sonra ilacın paketini büzüştürüp kırdım ve en yakındaki çöp kutusuna fırlattım. Bir de teyzeme böyle saçma sapan şeylerden yakalanmak istemiyordum. En azından o kadın, benim gibi bir umutsuz vaka ile uğraşmayı hak etmiyordu. Hala boğazımda hissettiğim ilaç ile birkaç kez daha yutkundum sertçe. Bu beni rahatlatacaktı. Sesler susacaktı ve ben uyuyup her şeyden uzaklaşacaktım. Ama bitmişti. Bugünü atlatsam, yarın ne yapacaktım ben? Zaten Jihoo'ya yeterince borcum vardı diye düşündüm o an. Gün içinde defalarca kez arayıp darlıyordu. En kötüsü de, benim hiçbir telefonunu açmaya yüz bulamamdı. Yakın zamanda bir yarı zamanlı işe girip çalışsam iyi olurdu. Eve doğru hızlı adımlarla yürürken hızlanan yağmurla birlikte kafamın üstüne çantamı koydum. Teyzemin evde olmadığını tahmin ediyordum. Mezarlığa gideceğini söylemişti. Her gittiği seferde uzun süre kaldığını bildiğim için akşam 8den önce gelmeyeceğini tahmin ediyordum.

sen ve yıldız, markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin