birlikte olmadan yaşamak

26 5 7
                                    


Mark. Gözlerim, sanki başka bir şeye odaklanamazmış gibi ona kilitlenmişti. Parmakları gitarın telleri üzerinde dans ederken, zaman adeta durdu. Her bir notanın havada süzülüşü, kalbimde yankılanıyor gibiydi. Onun müziği, bana yalnızca seslerden çok daha fazlasını anlatıyordu; her bir akor, her bir ritim, onun ruhunun bir parçası gibiydi. İlk kez onu gitar çalarken izlediğim bir andı. Mark'ı bu kadar yakın izlemek, sanki bir sırra tanıklık ediyormuşum gibi hissettiriyordu. Gözlerim, Mark'ın ellerinin ustalıkla telleri nasıl çektiğini, parmaklarının gitara nasıl hayat verdiğini izledi. Her vuruş, her geçiş, onun iç dünyasının bir yansıması gibiydi. Bu an, benim için öyle büyülüydü ki, etrafımdaki her şey silindi. Sadece o vardı, sadece müziği ve ben. Mark ile ilgili hissettiğim her şey, çaldığı müziğin ritmine eşlik ediyordu. Onun yeteneği beni büyülemişti, ama aslında bu yeteneğin arkasındaki adam daha da etkileyiciydi. Gitarın sesi, odanın her köşesine yayılırken, bakışlarım istemsiz yüzüne kaydı. Gözleri kapalıydı, tamamen müziğe dalmıştı. Bu, onun için sadece bir performans değildi; bu, onun ifade şekliydi. Her notayla, onun ne kadar derin bir insan olduğunu anlıyordum.

Benim içimdeki hisleri kelimelerle tarif etmek zordu. Mark'a olan hayranlığım, sadece gitar çalarken değil, her an onunlayken büyüyordu. Ama bu an, onu en saf haliyle gördüğüm bir andı. Kalbim, attığı her notada biraz daha hızlı atıyordu. Gitarın tellerinden çıkan melodiler, ruhuma dokunuyor, beni derin bir huzura ve aynı zamanda tatlı bir hüzne sürüklüyordu. Çünkü Mark ile bu kadar yakın olup, aynı zamanda bu kadar uzak olmak, içinde bulunduğum durumun çelişkisini daha da derinleştiriyordu. Gözlerim, bir an için Mark'ın gözleriyle buluştu. Sanki o da benim bu bakışlarımı hissetmiş gibi gözlerime baktı. Yüzündeki ifadesiz ifade birkaç saniyeliğine de olsa silinip yerini hafif gülümsemeye bırakmıştı. Bu hareketi ne kadar engellemeye çalışsam da kalbimde bir sıcaklık dalgası yarattı. O an, Mark'ın sadece yeteneğine değil, varlığına, kişiliğine ve içindeki o ince ruha da hayran olduğumu anladım. Bu duygu, ne kadar kaçmaya çalışsam da, kalbime yerleşmişti ve orada kök salmaya başlamıştı.

Şarkı bittiğinde ayaklanıp gitarını kenara bırakmış ve yanıma adımlamıştı. Tam önümde durduğunda Mark'ın bizim için söylediği kahveyi dudaklarımdan çekip ona baktım. Yaklaşık bir saattir kenardaki koltuğun üzerinde bağdaş kurmuş onları izliyordum. Önümde eğilip dudaklarıma hafif bir öpücük bıraktıktan sonra yanımda duran sigara paketini almıştı. Tanrım, biliyorum bunların hepsi roldü ama onunla sevgili olmak böyle hissettirecekse, onunla gerçekten sevgili olmak istiyordum. İlk garaja girdiğimizdeki gerginlik Mark'ın beni herkesin içinde boynumdan öpmesiyle birlikte kaybolmuştu. Jungwoo ise daha fazla bir şey söylememiş, sadece beni öldürecek gibi bakmaya devam etmişti. Hem Yuta benimle tanışmıştı! Gerçekten çok iyi birisiydi, bunu hissetmiştim. Bir de Taeyong vardı. Benimle çok muhattap olmamıştı ama en azından yanıma gelip adımı sorup tanışmıştı. Mark'la araları iyi gibi görünüyordu. Ama hepsi Jungwoo ile de çok yakındı ve o kesinlikle tüm grup üyelerini manipüle etme yeteneğine sahip birisiydi. Buna emindim. Mark ise bugün o kadar sevimli davranıyordu ki, kendimi delirecek gibi hissediyordum. Her mola verdiklerinde gelip yanıma oturuyor, bana sırnaşıyor ve dudaklarımdan bir öpücüğü kapıp yerine geri gidiyordu. Onu bu hareketleri yüzünden bu gece ödüllendirme isteği içimde bir yerlerde kıpraşıp duruyordu.

"Sıkıldın mı?" Böyle bir şey söz konusu bile değildi. Onu izlerken nasıl sıkılabilirdim. Ayrıca tüm bu güzel şarkıları Mark'ın yaptığını bildiğimden ayrı bir güzel geliyordu hepsi. Şarkıları genelde Taeyong söylüyordu. Ama bir yandan da klasik gitar çaldığı için zor olduğunu düşünmüyor değildim. Ben iki işi aynı anda yapamazdım. "Sıkılmadım. Seni izliyorum." Yüzünde oluşan hafif tebessüm ile birlikte bende gülümsedim. Mark'ın paketinden aldığım bir dal sigarayı dudaklarımın arasına koydum. Etrafta çakmağı ararken Mark beni çok bekletmeden elindeki ateşi yakmıştı. Sigara dumanımı yüzüne doğru üflerken hafifçe sırıttım. "Çok güzel çalıyorsun, keşke bunu evde de sık sık yapsan." Birileri bizi duymasın diye sessizce mırıldanırken sigaramdan bir duman daha içime çektim. "Bunu istediğin her zaman yaparım Hyuck." Kalbimin atış sesleri kulağıma öyle bir geliyordu ki korkmuyor değildim. Kendimi ne zamandan beri kontrol edemiyordum ben? Tüm düşüncelerimin arasında telefonum çalınca cebimden çıkarttım. Teyzem arıyordu. Çok bekletmeden telefonu açıp kulağıma koydum. "Evet teyze. Arkadaşımlayım. Geç olmadan gelirim evet. Tamam gelmeden önce istediklerini alırım. Evet.. Görüşürüz Teyze." Hızlıca konuşup telefonu kapattıktan sonra Mark'ın ufak gülüşü yüzüne yayılmıştı tekrardan. Hızlıca çocuklarla olan gruba girip bugün neden okula gelmediğime dair ufak pembe yalanlar sıraladıktan sonra telefonumu kilitleyip tekrar cebime koydum. Onlara sonra bir açıklama yapabilirdim, ama kesinlikle şimdi değildi. Ne kadar Jungwoo sinirimi bozuyor olsa da bu anı kimsenin bozmasını istemiyordum.

sen ve yıldız, markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin