ep 1

173 21 82
                                    

"Donghyuck gözünü bize dikmek yerine kafanı yere indir."

Okula geldiği günden beri adeta cehennemi yaşayan Donghyuck zaten titreyen elleri ve tüm vücudu için onların dediklerini yapmış ve kafasından aşağıya dökülen soğuk şarap yüzünden bir kez daha titremişti vücudu. Bu sefer korkudan değildi, üşüyordu. Kışın en soğuk günlerinden birisiydi onun için. Hem maddi hem manevi olarak berbat hissediyordu.

"Teşekkürler, Donghyuck." demişti yere çöküp çocuğun çenesinden tutarak kendine bakmasını sağlarken siyah saçlı olan.

"Hep böyle söz dinle, tamam mı?"

Donghyuck hiçbir şey hissetmiyordu, duymuyordu da. Tek hissettiği acıydı.

"Şimdi Hyuck. Şöyle bir sorun var. Okul birazdan bitecek. Senin buradan öyle bir çıkman gerekiyor ki, kimse gariplik fark etmesin, tamam mı?"

Hyuck ifadesiz bir şekilde bakmıştı diğer sarı saçlının yüzüne. Ve bu onu ufacık da olsa sinirlendirmişti.

"Tamam mı dedim?"

Bu sefer Donghyuck zorla da olsa kafasını yavaşça sallamış ve tekrar yere bakmıştı. Ta ki ikilinin gitmek üzere olduklarını fark ettiği sırada.

"Bu ne zamana kadar sürecek?"

Sesi ağlamaklı geliyordu fakat iki acımasız çocuk bunu hissetmiyordu.

"Neyden bahsediyorsun?"

Siyah saçlı olan alaycı gülümseme ile kahverengi gözlere bakarken Donghyuck yutkunmuştu.

"Bana çektirdiğiniz bu şeyler. Bu normal bir okul zorbalığı değil, farkında mısınız? Beni zorbalamıyorsunuz sanki düşmanmışım gibi davranıyorsunuz."

Kahverengi saçlının bir o kadar kahve gözleri ile ikiliye bakarken bu kadar cesur konuşması uzun olanı rahatsız etmişti. Yanına yaklaşıp az önceki gibi çenesinden tutarak gencin inlemesini sağlamıştı.

"Zaten düşmansın. Sen bizim en yakın arkadaşlarımızı öldürdün, Hyuck. Ne hayalleri vardı hiç düşündün mü? Öldürürken hiç mi acımadı kalbin? Saf mısın cidden? Sorsana kendine bunu."

Ardından ağlayan gencin çenesini bırakıp ayağa kalkmış ve daha sakin sesle söylemişti.

"Chenle ve Jisung geri gelmeyecek, Donghyuck. Ve doğal olarak senin yaşadıkların da bitmeyecek. Yapmasaydın sende."

Hyuck sessizce ağlamaya devam ederken siyah saçlı olan bir kez daha geriye dönüp "Ve bu şarap şişesini iyi hatırla" demiş ve sarışın olanın elinden tutarak okulun hiç uğranmayan arka bahçesinden arkalarına bakmadan çekip gitmişlerdi.

Hyuck ancak onlar gittikten sonra kendine gelmiş ve zorla da olsa ayağa kalkmıştı. Bu sırada zil çalmış ve tüm çocukların neşeli sesi duyulmuştu. Donghyuck da isterdi neşeli sesler çıkarmayı. Ama bu hayat onun için fazla acıydı. Berbat olmuş üniformasının üzerinden montunu giyerek azacik da olsa ısınmış ve tüm öğrencilerin gittiğinden emin olduktan sonra çıkmıştı bahçeden.

_

Yol boyunca göz yaşlarını saniye bile olsun tutamamıştı. Ağlamaktan şişen gözleri artık önünü görmesine bile engel oluyordu. Açtı, üşüyordu. Ama buna rağmen evine gidip dinlenmek ve kabusunu en azından bir süreliğine unutmak istiyordu.

Apartmanın önüne geldiğinde azacık durmuş ve nefes almıştı. Bu sırada arkada onu bekleyen bir sarışından bihaberdi.

"Donghyuck."

Geriye döndüğünde gözünde şaşkınlık karışık öfke toplanmış bir Mark görmeyi beklemiyordu.

"Mark hyung?"

Mark onun kızarmış gözlerini ve kıpkırmızı renge boyanmış kıyafetlerini görünce öfkesini dizginlemekte zorlandı. Donghyuck her ne kadar korksa da Mark'ı biliyordu. Ona asla zarar vermezdi.

"Bu halin ne?"

Sesi normal bir Mark'a göre sakin çıkmıştı. Endişeli olduğu belliydi.

"Hyung, biliyorsun. Sormana gerek yok."

Mark titreyen ellerini yüzünde gezdirmiş ve bayılmak üzere olan Donghyuck'un kolundan tutmuştu. Fakat genç acıdığı için dişlerini sıktığında bırakmıştı onu.

"Yine mi? Hangisi yaptı?"

"Boşver, sanki bilsen yardım edeceksin de."

"Donghyuck cevap ver bana! Hangisi yaptı?"

Sesi bir anda yükseldiğinde Donghyuck dolu gözlerini gökyüzüne dikmişti.

"İkisi de."

Mark kelime kuramıyordu ve tam o sırada Donghyuck hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Mark biraz daha yaklaşıp taşın üzerine oturmuş ve Donghyuck'un kafasını kendine yaslamıştı.

"Hyung. Hâlâ onları benim öldürdüğümü söylüyorlar. Eğer onları öldürmeseydin bunları yaşamazdın diyorlar. Ama ben öldürmedim ki?! Chenle ve Jisung'u ben öldürmedim, hyung."

Mark'ın sinirden elleri titriyordu tıpkı Donghyuck gibi. Buna rağmen kendine hakim olup, gencin saçlarını okşuyordu.

"Sen öldürmedin, Donghyuck."

Bundan sonra kahverengi saçlı kendini daha da sarmıştı hyung'una. Evet, Mark Lee sigara kokuyordu, ondan tamı tamına dokuz yaş büyüktü ama Hyuck uzun zaman sonra böyle rahat hissetmişti birinin kollarında.

red wine // markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin