"Nasıl yani Jeno'dan haber alamıyorum?"
Jaemin dolan gözlerini çabucak silmiş ve kafasını "bilmiyorum" anlamında hareket ettirmişti. Tamam kabul, Jaemin de Jeno da kötü insanlardı ama Jaemin'i bu şekilde görmek Hyuck'u üzmüştü.
"Ne yapacaksın peki?"
Jaemin hiçbir şey söylememiş ve arkasını dönüp son kez "iyi günler" diyerek gitmişti. Donghyuck peşinden gitmek istese bile gururu buna engel olmuştu. Kapıyı kapatıp geriye döndüğünde tuvaletten çıkan Mark'ı görmüştü.
"Kimmiş gelen?"
"Sen ne ara girdin oraya? Hem duymadın mı?"
Mark inkar etmişti.
"Hayır. Tuvalette olunca ses gelmiyor."
Hyuck kafasını sallamış ve sandalyeyi geriye çekerek oturmuştu.
"Jaemin gelmişti."
Mark telaşla Hyuck'un önüne eğilmiş ve yüzünü ona yaklaştırmıştı. Öfkeli gözüküyordu.
"Sana bir şey yapmadı değil mi?"
"Hayır. Sadece konuşmak istiyormuş."
Mark kinayeyle gülerek ayağa kalkmıştı.
"Seninle ne konuşacakmış o herif?"
Donghyuck dudaklarını büzerek Mark'ın yüzüne bakmıştı.
"Jeno'ya bir haftadır ulaşamıyormuş. Görüp görmediğimi sordu."
Mark'ın yüzü bir anlığına düşmüştü.
"Jeno mu kayıp?"
Hyuck kafasını sallamıştı karşılık olarak.
"Sana söylemiştim. Son zamanlarda bir garip davranıyordu zaten." ardından durmuş ve tekrar endişe ile Mark'a bakmıştı "Başına birşey gelmemiştir, değil mi?"
Mark "Bilemiyorum." diyerek Hyuck'u oturduğu yerden kaldırmış ve sıkıca sarılmıştı ona.
"Bu kadar iyi kalpli olma. O hala senin düşmanın, güzel çocuk. Bunu unutma."
Hyuck onaylamıştı onu. Bu sırada hiç beklemediği şekilde karnından bir ses gelmiş ve bu ses Mark'ın gülmesine sebep olmuştu. Hyuck ondan ayrılıp karnını tutarken güldüğü için Mark'a vurmayı da ihmal etmemişti.
"Niye gülüyorsun? Acıktım."
Mark eliyle ağzına "fermuar" çektikten sonra esmer çocuğu yerine oturtmuş ve getirdiği poşet ile beraber mutfaktan yemek çubuklarını da alıp gelmişti. Hyuck lezzetli yemekleri görünce Mark'ın yanağından kocaman bir makas alıp gülümsemişti ona.
"Yemek için teşekkürler, Mark hyung."
Mark onun tatlılığı yüzünden kaybolup gitmişti Hyuck yemeği yemeye başlarken. Fakat Mark tek hamleyle çubuğu onun elinden alıp durdurmuştu onu. Hyuck ona sinirli gözlerle bakarken onu şuracıkta öpmemek için kendini zor tutuyordu.
"Yemeğimi yemek istiyorum, hyung."
Mark ona kafasını sallayarak pirinç keklerinden birisini ona uzatmıştı.
"Ben yedireceğim."
Hyuck tatlı yüz yaparak önce onu güldürmüş ve ardından yemeği kabul etmişti.
_
İkisi de yemeklerini bitirdikten sonra henüz öğlen saat ikiyi çeyrek geçiyordu. Mark üzerine daha rahat birşeyler giymiş ve salonda oturan Hyuck'un yanına inmişti. Bugün sadece evde vakit geçirip eğleneceklerdi.
Mark koltuğun üzerine, Hyuck'un yanına atmıştı kendini.
"Film izleyelim mi?"
Fakat tuhaf bir şekilde Hyuck sessizdi. Konuşmuyor, sadece bir noktaya bakıp duruyordu. Mark ona birkaç kez seslendikten sonra kendine gelmişti.
"Efendim?"
Mark endişeyle gencin ateşini kontrol etmişti. Ama ateşi yoktu.
"İyi misin, güzel çocuk? Niye dalıp gittin öyle."
Donghyuck derinden bir nefes vermişti.
"Aklıma okuldaki öğrenciler geldi. Hepsi çok yakışıklı, çok güzel. Hiçbir kusurları yok. Bazen onları öylesine kıskanıyorum ki. Hepsi ailesinin baş tacı. Benim ailem ise yok. Babam öldü, annem şehir dışında ki gram umrunda olmadığım hiç aramamasından belli. Gerçi artık onlara da hak veriyorum. Sonuçta böyle bir tipi sevmek zor olmalı."
Mark onu sonuna kadar dinledikten sonra gözünden yaş aktığını fark etmişti. Tek hamle ile onun her zaman olduğu gibi kendine bakmasını sağlamıştı.
"Donghyuck sen mükemmel olduğunun farkına ne zaman varacaksın?"
Hyuck sulu gözlerini sarışın çocuğa dikmişti sessizce.
"Bak ben insanların kararlarına her zaman saygı duyarım. Birşeyi sevmiyorsa eğer, olabilir der geçerim. Ama" Hyuck'u böyle üzgün görmek onu da üzdüyü için aramla konuşuyordu "ama bunu hiçbir zaman anlayamadım."
"Neyi?"
Hyuck'un sorusu üzerine Mark onun saçlarını arkaya iterek yüzünü ön plana çıkarmıştı.
"Yıldızlardan nefret edilmesini anlayamıyorum."
Hyuck anlamaz şekilde bakıyordu ona.
"En büyük yıldızın güneş olduğunu biliyor musun? Sen benim güneşimsin ama aynı zamanda en büyük yıldızım da sensin. İnsanlar yıldızları sever. Bazıları dışında. Ama ben bunu anlayamıyorum. Yıldızlar nasıl sevilmez ki?"
Bu sefer tekrar dolmuştu gözleri Donghyuck'un. Ama üzgün olduğu için değildi.
"Dünya üzerinde milyarlarca yıldız vardır. Ama benim en sevdiğim yıldız sensin, Donghyuck."
"Yıldızların kusurları olmuyor ama."
"Yıldızların da kusurları vardır. Ama o kusurlarına rağmen parlıyor ve insanları mest ediyorlar."
Ardından Donghyuck'a biraz daha yaklaşmıştı.
"Tıpkı senin beni mest ettiğin gibi, güzel çocuk."
Donghyuck ağlamamak için zor duruyorken zorla da olsa bir cümle söyleye bilmişti.
"Beni bu kadar çok sevme, hyung."
"Seni bundan daha fazla seveceğim, Donghyuck."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red wine // markhyuck
FanfictionYaş farkını umursamadan komşusuna aşık olan Mark Lee ve aşık olduğu Lee Donghyuck.