ep 3

96 16 111
                                    

Bir hafta geçmişti yaşanan olaydan. Donghyuck hiçbir şey olmamış gibi okula gidip geliyordu. Bu bir hafta içinde aklının ucundan bile geçmeyen değişimler meydana geldi. Mesela bu süreçte Mark ile ne karşılaşmış ne de konuşmuştu. Üstelik bu da yetmezmiş gibi Jeno ona eskisinden farklı davranmaya başlamıştı. Resmen artık ona kötü şeyler yapmıyordu, Hyuck'un yanına dahi yaklaşmıyordu. Hatta dün Jaemin ona sert bir tokat atmak istediği sırada Jeno eliyle onu durdurmuştu. Ama bunların hiç biri Donghyuck'a güven vermiyordu.

Her zamanki gibi yine okul bitmiş ve Donghyuck Renjun ile sohbet ederek evlerine dönmek üzere yola koyulmuşlardı. Jeno ve Jaemin'den ses yoktu bu yüzden biraz daha rahat hissediyorlardı.

"Renjun Jeno çok tuhaf."

Renjun soran gözlerle bakmıştı ona.

"Nasıl yani?"

"Bilmem. Eskisi gibi zorbalamıyor. Hatta dün Jaemin'e engel oldu beni korumak için. Amacı ne bilemiyorum ama tuhaf."

"Ne zamandan beri?"

Donghyuck bir saniyeliğine beklemişti.

"Bir haftadır. Mark hyung bizi bırakıp kaçtığı günden beri."

Bu sırada Renjun evinin önüne varmıştı. İkisinin de kafası karışıktı tabi.

"Bilemiyorum, Donghyuck. Dikkat et bence. Jeno bu. Her kurnazlığı yapabilir."

Donghyuck kafasını sallamış ve elveda etmek amaçlı sarılmıştı arkadaşına.

"Bu arada" Renjun gitmek üzere olan Donghyuck'u durdurmuştu.

"Mark hyung ile konuşuyor musun?"

Donghyuck aklına gelen kişi ile göz devirmişti.

"Hayır. Korkaklarla iletişimi kestim artık."

Renjun gülümsemiş ve eve girmişti. Donghyuck ise onunla karşılaşmamayı dileyerek devam etmişti.

_

Donghyuck her zamanki gibi evinin önüne vardığı sırada etrafına göz gezdirmişti. Mark etrafta yoktu. Bu sayede rahat nefes alıp içeriye geçeceği sırada bir elin onu belinden tutup kendine çekeceğini beklememişti.

Bu Marktı. Donghyuck şuan Mark Lee'nin kolları arasında sıkışmış durumdaydı. Fakat tuhaf bir şekilde Mark sigara değil, vanilya kokuyordu. Bu koku Donghyuck'un favorisiydi. Ve zaten yeteri kadar baştan çıkarıcı bir adam bu kokuyla daha da çekici olmuştu.

Donghyuck bu kollar arasında huzursuz hissetmemişti ama sarışın çocuğun onu daha fazla baştan çıkarmasına izin vermeden ayrılmıştı ondan.

"Hyung?"

Mark ifadesiz bir yüzle esmer olana bakıyordu.

"Ne yapıyorsun?"

Daha sonra Hyuck'un elinden tutarak az önceki gibi kendine çekmiş ve kulağına fısıldamıştı.

"Konuşmamız gerekiyor, Lee Donghyuck."

Donghyuck her defasında bu sesi duyduğunda titreşim moduna geçiyordu. Üstelik o bu sefer ciddi duruyordu.

"T-tamam."

_

Yaklaşık yirmi dakikalık yürüyüş boyunca ikili tek bir saniye bile ağzını açmamıştı. Mark konuşmak istediğini söyleyerek Hyuck'u sahile kadar getirmiş ve genç hiç sorgulamamıştı onu. Arada bir sormak istese bile Mark'ın görünümü yüzünden susmuş ve onu takip etmeye devam etmişti.

Yine ağzını açacağı sırada Mark kıkırdamıştı.

"Söyle artık ne söyleyeceksen."

Ve bunu söyleyerek yolun kenarında durmuştu. Donghyuck da onun yanında durmuş ve nihayet ağzını açmıştı.

"Ne konuşacaktık?"

Sert şekilde söylemişti çünkü şuan ona fena şekilde sinirliydi.

Mark gözünü dudaklarını büzüp ondan cevap bekleyen esmer çocuktan ayırmış ve gök yüzüne çevirmişti.

"Bana neden kızgın olduğunu."

Donghyuck ufak güneş ışığının yüzünü ay gibi aydınlattığı hyung'una bakmıştı yutkunarak.

"Çünkü, sen beni, daha doğrusu Renjun ve beni orada bırakıp korkak gibi kaçtın. Üzgünüm hyung ama seni anlayamıyorum. Neden o ikisi ile yüzleşmekten bu kadar korkuyorsun?"

Mark onu dinledikten sonra nefesini vermiş ve bir adım yaklaşmıştı çocuğa.

"Size zarar verdiler mi?"

Donghyuck inkar etmişti.

"Eve girdik. Bizi görmediler bile. Soru sordum hyung."

Mark kafasını sallamıştı.

"Haklısın. Sizi bırakıp kaçtım. Ama amacım vardı. Eğer orada olsaydım, onları öldürecek kadar sinirli olduğum için."

Donghyuck kinayeyle gülmüştü.

"Ciddi misin? Bahaneler bulma konusunda uzmansın. Kendimi kandırmışım bunca yıl. Sen beni hiç sevmiyormuşsun, hyung."

Bunu söyleyip döneceği sırada Mark genci durduracak şeklide kendine çekmiş ve ağaç ile kendi arasına almıştı.

Donghyuck kurtulmaya bile çalışmadan Mark kolunu ince belli gence dolamış ve dudaklarını yumuşacık dudakların üzerine bastırmıştı.

Esmer çocuk bu hamleden dolayı ne kadar şaşırsa da kendine engel olamamış ve karşılık vermişti.

Yıllar önce, rüyasına girecek derecede delisine sevdiği fakat söylemekten çekindiği hyung'u onu öpüyordu! Üstelik dokunuşları öylesine hafifti ki, Donghyuck ilk kez birisinin ona dokumasından rahatsız olmuyordu. Mark onun canı acımasın diye kolundan bile tutmuyordu, yaralarını biliyordu. İkisi de bir birinin kokusuyla rahatlıyordu. Mark kışın ortasında yazı hatırlatan çilek, Donghyuck ise mevsim farketmezsizin çok sevdiği o vanilya kokusuyla.

Yaklaşık iki dakikalık öpüşme sonucu Mark dudaklarını yavaşça ayırmıştı ondan. Donghyuck ise hiçbir şeye anlam veremiyordu.

"Hyung? Bu neydi?"

Mark gülerek yüzünü onun alnına yaslamış ve kalın sesiyle cevaplamıştı.

"Bu senden hoşlanıyorum demekti, Donghyuck. Seni çok seviyorum. Akıl bile edemeyeceğin kadar."

Donghyuck şaşkınlığın dibini yaşadığı için hiçbir şey söyleyemiyordu ona. Ağlamak üzereydi, dolmuştu gozleri. Mark ise gözleri dolan gencin göz yaşlarını parmağı ile silmiş ve ufak yüzünü elleri arasına almıştı.

"Söyledin ya, korkak gibi kaçtın diye. Haklıydın, ben korkağın tekiyim. Hatta öylesine korkağım ki, canımdan çok sevdiğim kişiye ne aşkımı itiraf ede bildim ne de zarar görürken koruya bildim onu. Ben seni hep uzaktan izledim, Hyuck. Benim için fazla ulaşılmazdın. Ama şunu hep söyledim kendime. Eğer birgün sana aşkımı itiraf edersem, şu ana kadar sana zarar vermiş olan herkese aynılarını yaşatacaktım. Narin vücudunda oluşturdukları her bir yara izini, her bir morluğu bizzat kendim iade edeceğim onlara. Reddetme beni, Donghyuck. Çünkü ben senin sesin ve kokun olmadan bir saniye bile yaşayamam."

Donghyuck bunca sözden sonra sadece dolan gözlerle izlemişti hyung'unu.

red wine // markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin