Bugün Donghyuck annesini otuz beşinci kez arayıp tekrar meşgule verdikten sonra yorulup bıkkınlıkla kanepeye atmıştı kendini. Evde yalnızdı, yani en azından bir süreliğine. Mark duş alması gerektiği için evine dönmüştü. Donghyuck burada alabilirsin demesine rağmen kabul etmemişti. Fakat saat geç olduğu için Donghyuck yavaştan meraklanmaya başlamıştı.
"Gitsem mi? Çoktan bitirmiş olması gerekti."
Gergin olduğu için ayaklarını salladığını fark edip ayağa kalkmış ve ani aldığı kararla montunu giyerek Mark'ın evine gitmek için hazırlanmaya başlamıştı.
Ayakkabılarını giyerken Mark'ın evini hiç görmemiş olduğunu fark etmişti Donghyuck. Onun için bir ilk olacaktı. Fakat aynı zamanda Mark'ın nasıl tepki vereceğini de merak ediyordu.
Kapıya vardığı sırada kolu indirmiş ve açık olduğu için içeriye korkakça bir adım atmıştı. Burası henüz ilk kattı ama şimdiden büyülenmişti Hyuck. Resmen sevgilisinin evini keşfediyordu. Mark'ın dahili dünyasını merak ederdi hep. Bunu anlamasına da yetmişti bu ev turu.
Mark hep sanatsever birisi olmuştu. Hyuck'un gözünde tam bir rahatlama sebebiydi o. Evi de öyleydi. Yorucu eşyalar yoktu. Sadeydi herşey. Küçük tatlı çiçekler ve çerçeveler vardı. Hoşuna gitmişti.
İkinci kata çıkmadan önce Mark'ı kontrol etmek için geldiğini hatırlamış ve odayı incelemeyi bırakıp banyoya doğru dönmüştü fakat gideceği sırada son kez ilgisini birşey çekmişti.
İçerisi gözüken bir dolap vardı ve o dolabın içindeyse bir... şarap şişesi.
Hyuck biraz daha yaklaştı o şarap şişesine. Ama daha yakından incelediğinde bunun o şişeye benzediğini, hatta aynısı olduğunu anladı. Önce kabul etmek istemedi ama aklına o lanet gün geldiğinde emin oldu herşeyden.
Kalp atışları negatif anlamda hızlandı, bir kaç saniye içinde başı dönmeye hatta midesi bile bulanmaya başladı. Yere çökmüş ve çaresiz şekilde oturuyordu. Ta ki Mark banyodan çıkıp ona bakıncaya kadar.
"Hyuck? Burada ne işin var?"
Elleri titremesine rağmen ateşli gözlerini Mark'ın yüzüne dikmişti sessizce. Mark yanına yaklaşacağı sırada Hyuck'un elindeki şişeyi fark etmiş ve yutkunmuştu.
"Hyuck.."
"Mark. Bu ne?"
Etraf zifiri karanlıktı ve bu Hyuck'u daha da korkutuyordu. Birkaç saniye cevap vermesini bekledi. Ama Mark ona cevap vermeyip yaklaştığı sırada şişeyi yere bırakıp kapıya yöneldi.
"Hyuck! Bekle lütfen."
Esmer çocuk onu tek eliyle durdurup kapının kolunu indirdi.
"Açıklamanı bekliyorum."
Mark'ın şimdiden gözleri dolmuş ve ateşten dolayı gözlerindeki buzullar erimişti.
"Ne düşündüğünü biliyorum ama yemin ederim düşündüğün gibi değil."
Donghyuck daha fazla katlanamayacağını anlayıp evden çıktı ve son kez Mark'a baktı.
"Sakın peşimden gelme."
Fakat o da biliyordu Mark'ın geleceğini.
Hyuck hiç olmadığı kadar hızlı şekilde kaçarak binaya girmişti. Mark onu hiçbir zaman korkutmamıştı ama şuan arkasından koşarken ondan bile korkuyordu.
"Donghyuck bekle diyorum."
Hyuck'un göz yaşları yanaklarından süzülürken hiçbir ses duymuyordu sanki. Hayal kırıklığı yaşamıştı.
Koşarak bir çırpıda evine girmiş ve Mark gelmeden önce kapıyı kitleyip kendini yere atmıştı. O zaten hep çaresiz bir çocuk gibi hissederdi. Alışmıştı artık.
Kendini zemine sıkıp hıçkırarak ağladığı sırada kapısı çalmıştı. Bir süreliğine susup onu dinlemişti.
"Donghyuck yalvarıyorum aç şu kapıyı. Konuşmamız gerekiyor."
Ağladığını hıçkırıklarından anlamıştı Mark. Bu da onun içini daha fazla yakıyordu.
"Donghyuck yalvarıyorum nolursun."
Hyuck bir süreliğine sakinleşip kapının ardında onu bekleyen sarışını cevaplamıştı.
"Sadece git."
"Asla gitmeyeceğim."
"Gitmeni istiyorum, hyung."
"Yapmayacağım diyorum. Gerekirse soğuk havada bu kapının önünde donup ölene kadar beklerim. Sen açıp konuşmayı kabul edene kadar."
Hyuck ağrıyan başını iki eli arasına alıp kendini kapıya yaslamıştı bu sefer.
"İnsanları rahatsız etme ve git."
"Yapmayacağımı biliyorsun. Sana söyleyeceklerim var. Aç artık da senden sakladığım herşeyi anlatayım."
Donghyuck artık inam hissini kaybetmişti.
"Onlarla iş birliği yaptın. Bu yüzden mi yüzleşmekten korktun hep?"
"Donghyuck ben asla öyle birşey yapmam. Sana ihanet etmem."
Bunları duymayıp devam etmişti.
"Sana güvendim ve sevdim. Kendimden tiksiniyorum."
"Yapma nolursun. Evet bazı şeyler var, bilmiyorsun. Ama bunların arasında sandığın iş birliği yok. Sana aşığım ben. Bunu yapabileceğimi nasıl düşünürsün?"
Donghyuck tekrar duymamazlıktan gelmişti onu.
"Gitmiyor musun?"
"Hayır."
Göz yaşını silip yerinden kalmıştı.
"O zaman donarak ölebilirsin."
Donghyuck odasına geçeceği sırada Mark arkasından seslenmişti.
"Jaemin kim bilmiyorum ama"
Donghyuck durmuştu bir saniyeliğine
"Jeno benim kardeşim, Donghyuck. Lee Jeno benim kardeşim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red wine // markhyuck
FanfictionYaş farkını umursamadan komşusuna aşık olan Mark Lee ve aşık olduğu Lee Donghyuck.