ep 4

70 13 76
                                    

Bir hafta sonra

28.02.24
Seninle bir haftadır konuşmuyorum, farkındayım. Ama artık zamanı geldi. Haechan.. ona on metreden daha yakınım artık. Benim için ulaşılmaz olan o çocuğa artık dokuna biliyorum. Dudağından, yüzünün neredeyse her noktasından öptüm. O da benden hoşlanıyormuş bir sıra. Kalbim nasıl çarptı, keşke yanımda olup hissede bilseydin. Ondan çok şey saklıyorum, biliyorum. Ama henüz bunları ona söyleyemem. Güneşimin benden nefret etmesini istemem. Onu herşeyden korumaya söz verdim çünkü. Sevgili olduk. Elimi tuttu, yumuşacık saçlarını enseme yaslayıp adımla seslendi bana. Sigarayı bıraktığımı bile anlamış. Onun için yaptığımı söyledim. Vanilya kokusunu sevdiğini biliyordum çünkü. Bu günlük bu kadar. Sana tekrar döneceğim. Şimdi evime gitmem gerek. Diyeceksin ki zaten evindesin. Çünkü bu yaşadığım yer değil, Hyuck benim evim. Haechan benim evim.

Sarışın çocuk elindeki kalemle son notunu da aldıktan sonra üzeri mavi renkli olan defterini her zamanki yerine, küçük dolabın içine koymuştu. Ardından tam çıkacağı sırada telefonu çalmış ve arayan kişi görünce yüzünde kocaman gülümseme oluşmuştu.

"Alo?"

"Mark hyung! Nasılsın?"

Mark izin vermişti Hyuck'un ona "hyung" demesine. Kendisini tuhaf hissetmesini istemiyordu.

"İyiyim, Hyuck. Sen?"

"Bende iyiyim. Umarım vaktini almıyorumdur."

"Benim vaktimi sadece sen alabilirsin, güzel çocuk."

Mark ona güzel çocuk derdi. Gerçi ona kendisinin koyduğu bir lakap vardı ama Hyuck'a bunu biraz zaman geçtikten sonra söyleyecekti.

"Haklısın."

Bir sürelik sessizlik oluştu. Ardından bu sessizliği bozan kişi Mark oldu.

"Renjun gitti mi? Geleyim mi?"

"Gitti ama, henüz erken? Sabah yedi bile değil."

Mark tekrar gülümsedi.

"Seni özledim."

Hyuck telefondaki çocuğun sevgilisi olduğuna artık alışmıştı ama ona böyle söylenmesine alışık değildi. Mark onu her şeyiyle seven tek kişiydi.

"Henüz bir gece geçti. Ama eğer istiyorsan, gel."

"Hemen kalktım. Kahvaltı yapma sakın." demiş ve bir saniyede ayağa kalkmıştı. Bir haftadır okul tatildi ve Hyuck'un annesi İrlanda'ya tatile gitmişti. Ve bu sürede her akşam Mark onların evinde kalıyordu. Hyuck ile sarılıp uyuyordu geceleri. Fakat dün gece kalamamıştı onunla. Renjun yüzünden. Ve Mark onu bir gecede bile çok özlemişti. Siyah bol pantolonu üzerine beyaz tişörtünü geçirmiş ve mutfağa inmişti.

Zaten dünden beri hazırladığı güzel yiyecekleri beyaz poşete koymuş ve evi kitleyerek, kapının önüne gelmişti. Tam çıkacağı sırada gözüne dolaptaki kırmızı şarap şişesi takılmış ve bir kaç saniye duraksamıştı. Olanlar gözünün önünden geçmişti. Kendini tuhaf hissetmişti ama Hyuck onu beklediği için fazla vakit kaybetmeden evden ayrılmış ve zaten birkaç metre fark olan Hyuck'un yaşadığı apartmanın önüne gelerek üçüncü kata çıkıp kapıyı çalmıştı.

Birkaç saniye geçmeden kapı açılmış ve dağınık kahverengi saçları ile Hyuck kapının önünde belirmişti. Gözleri hala uyukluyor gibiydi ve bu hali Mark'a çok tatlı gelmişti.

"İçeriye geç. Üşüme."

Mark sessizce kapıdan içeriye geçmiş ve poşeti kapının hemen yanındaki alışık olduğu sandalyenin üzerine koyarak geriye dönüp gencin incecik beline sarılmıştı. Hyuck sanki bu anı bekliyor gibi kafasını onun omzuna yaslamıştı.

"İyi geldi."

Mark kıkırdamıştı hafifçe.

"Gece geç mi uyudun, güzel çocuk?"

Hyuck kafasını sallamıştı.

"Renjun anime izlemek istedi. Sabaha kadar saçma animelerden izledik. Kafam allak bullak oldu."

Ardından yüzünü Mark'a çevirmiş ve minik bakışlarla bakmıştı ona.

"Sen ne yaptın dün?"

"Seni düşündüm."

Hyuck utanmış ve gülümsemişti.

"Başka?"

Mark bu sefer esmer çocuğun saçlarına bir öpücük kondurmuştu.

"Seni özledim."

Hyuck Mark'ın çok sevdiği yeni kokusu ile rahatlayıp öylesine kaybolmuştu ki, onu kucağına alıp odasına götürdüğünü bile geç hissetmişti.

Mark Donghyuck'u yatağa yatırıp üzerine çıkmıştı. Kötü bir amacı yoktu sadece onu öpmek istiyordu. Bu sırada Donghyuck uykulu şekilde Mark'a bakıyordu. Tam dudağına yaklaşıp öpeceği sırada kapı çalmış ve Hyuck onu parmağı ile durdurmuştu.

"Kim acaba? Bakmam gerek."

Hyuck yerinden kalkıp kapıya yöneldiği sırada Mark havada lanetler uçuruyordu.

Donghyuck hiç bakmadan açmıştı kapıyı. Tabii ki karşında Jaemin'i görmeyi beklemiyordu. Üstelik çocuk üzgün gözüküyordu.

"Selam Donghyuck."

Hyuck afallasa bile toparlamıştı.

"Selam. Senin burada ne işin var?"

"Hyuck biliyorum garip geldi ama belki sen biliyorsundur diye sormak istedim. Yazarsam, cevap vermezdin bana."

"Konu ne?"

Jaemin dolan gözlerini dikmişti esmer olana.

"Jeno'yu gördün mü acaba?"

"Hayır."

Jaemin yutkunmuştu ifadesi dehşetle yer değiştirirken.

"Son bir haftadır Jeno'dan haber alamıyorum."

red wine // markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin