Sonunda eve yaklaştığımızı düşünmeye başladığımda saat hala gecenin bir yarısıydı. Ormandan çıkalı çok olmamıştı, gerçi zaten yolculuğa başlayalı hala on beş dakika civarı olmuştu.
Merak edenleriniz için söyleyeyim, evet hala onun kucağındaydım. Kollarının vücuduma sarılı olması bile beni rahatsız hissetiriyorken o ve onun gibi vampirlerle nasıl bir arada yaşayacaktım? Kendime bunun kısa süreli olacağını sonradan kendi başıma bir hayata başlayabileceğimi hatırlatıyordum. Belki bu sefer de olmamıştı çok yakın bir gelecekte tam olarak kendi ayaklarım üzerinde durabilecektim. Vampirleri sevmesem de vampir hızının hoşuma gittiğini reddedemezdim. Vampir olarak dünyaya gelmek bir şans olmalıydı.
Lucien eve yaklaştığında beni yere indirmek için hareketlendi. Ancak ayağım yere değdiği anda acıya tısladım.
Lucien saniyelik olarak dönüp bana baktı fakat ben yardım istediğime dair bir şey demeyince önüne döndü ve yürümeye başladı.
Arkasından tek ayağım üstünde zıplayarak gidiyordum. Arada arkasını dönüp beni yokluyordu ancak zaten gideceğimiz yol yüz metre bile değildi. Taşla döşenmiş yoldan giderken en sonunda ormanın derinliklerine gizlenmiş o evi görebildim.
Gecenin karanlığında rengini tam göremediğim ev koyu renk, bordo olduğunu tahmin ediyordum, duvarlarla çevrildiydi. Dışarıya açılan kapının hemen yanında bir oda büyülüğünde bir veranda vardı. Uzaktan görebildiğim kadarıyla ortasında bahçeye bakan bir salıncak duruyordu. Yan cephesinin duvarı kendisini çepeçevre saran sarmaşıklarla kaplıydı.
Evden ziyade bir yuva gibi gözüküyordu. Yutkundum. Böyle bir yerde yaşamayı herkes isterdi ancak herkes o kadar şanslı değildi. Belki de yeterince yaşlanıp para biriktirebilirsem Aeros'un torunlarının oynayacağı büyük bahçeli sevimli bir ev satın alabilirdim. Gerçi ben bunu düşlerken gidecek bir işim bile yoktu ve Aeros'u bir daha görebilecek miydim bilmiyordum.
Yine de bu ev çok güzel gözüküyordu ve şu anlık sadece buna odaklanmaya çalıştım. Kısa süreliğine de olsa bu evde , vampirlerle birlikte, yaşayacaktım.
Yarı topallayarak yarı zıplayarak evin kapısından içeri girdim. Lucien önümde yürüyordu. Verandaya ulaşan küçük merdivenlerden çıkıp kapının önünde beklemeye başladım. Lucien anahtarları cebinden çıkartmaya çalışıyordu. Eh, vampir de olsanız evin kapısında anahtar arıyordunuz sonuçta.
Kapı ufak bir gıcırtıyla açıldığında Lucien önde ben arkada gidiyorduk. Kapı direkt hole ve yanındaki oturma odasına açılıyordu. Sanırım oradan da mutfağa açılan bir kapı vardı.
Sonunda içeri girdiğimizde üzerine konuşmamız mevzular olduğunu biliyordum ancak onca nişan ve kaçış tantanası üzerine bastıran uykumdan kurtulamıyordum. Tahtanın üstünde bile olsa uyumaya hazırdım.
En azından herhangi bir koltuğun üzerinde yatabilir miyim diye sormak için ağzımı açacağım sırada gözüm koltukta oturan kadına kaydı. Onu birkaç saat önce nişanda görmüştüm.
Dalgalı ,kahve saçları yüzünü yarı yarıya kapatmıştı, ilginç bir saç kesimi vardı. Dalgın bir şekilde sanki dünyanın en ilginç şeyimişcesine karşısındaki duvarı izliyordu.
Lucien kafasını çevirip bir bana ve bir de ona baktı.
"Youth." Diye seslendi. Kız kafasını çevirip ona baktı.
"Sonunda geldin demek. O ki-" Devam etmedi. Gözleri irice açılmıştı ancak sanki emin olmak ister gibi ayağa kalktı. Hızla yürüyerek önümüzde durdu. Karanlık yüzünden gizlenen yüzü bize yaklaştıkça aydınlanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VAMPİRİN TUTSAĞI
Vampiros♣𝐕𝐚𝐦𝐩𝐢𝐫 𝐤𝐮𝐫𝐠𝐮𝐬𝐮 +𝟏𝟔 𝐤𝐚𝐧, 𝐬̧𝐢𝐝𝐝𝐞𝐭 𝐯𝐞 𝐨𝐥𝐮𝐦𝐬𝐮𝐳 𝐝𝐚𝐯𝐫𝐚𝐧ı𝐬̧𝐥𝐚𝐫 𝐢𝐜̧𝐞𝐫𝐞𝐛𝐢𝐥𝐞𝐜𝐞𝐠̆𝐢 𝐢𝐜̧𝐢𝐧 𝐜̧𝐨𝐤 𝐜̧𝐨𝐤 𝐡𝐚𝐬𝐬𝐚𝐬 𝐛𝐮̈𝐧𝐲𝐞𝐥𝐞𝐫𝐢𝐧 𝐨𝐤𝐮𝐦𝐚𝐬ı𝐧ı𝐧 𝐨̈𝐧𝐞𝐫𝐦𝐞𝐦. Kazıktan yontulmuş, süs...