Bölüm 1

248 27 10
                                    


Jake 6, Sunghoon 5 yaşında


Anaokulunda en sevdiğim zamanlardaydık: öğle arası. Bu, demek oluyordu ki sonunda top oynayabilecektik! Günün en heyecan verici anıydı.

Arkadaşlarım yemeklerini çoktan bitirmişti ve ben de daha fazla geç kalmamak için hızlıca yemeğimi bitirip yemekleri yapan ablaya sarılarak ellerine sağlık dedim. Bahçeye doğru koşarken, arkamdan 'Koşma Jake!' diye bağıran öğretmenimin sesini duydum ama bu uyarıyı pek de önemsemeden arkadaşlarımın yanına gittim. Kalbim hızla çarpıyordu; oyun zamanı sonunda başlamıştı!

Bahçede herkes kendi dünyasında gibiydi. Bazıları salıncakta sallanırken, bazıları kaydıraktan kaymanın keyfini çıkarıyordu. Kum havuzunda ise küçük kaleler inşa edenler vardı. Ama benim ilgimi en çok çeken, top oynayan arkadaşlarım oldu. Hızlıca onların arasına karıştım ve topun peşinden koşmaya başladım.

6 yıllık hayatımda yapmayı en sevdiğim aktivite kesinlikle top oynamaktı Büyüyünce futbolcu olmayı kafama koymuştum; belki bir gün yeşil sahalarda milyonların önünde top koşturacaktım.

Yine büyük bir coşkuyla top oynarken, arkadaşım topa hızlıca vurunca top bahçenin arkasına doğru kaçtı. İçimden oflayarak topun peşindan koşturmaya başladım. Bahçenin arkasına varmam ile sessiz hıçkırık sesi duymam bir oldu. Sesin geldiği yöne doğru dönünce, yere oturmuş, başını öne eğmiş küçük bir çocuk gördüm.

Merak ve endişeyle adımlarımı hızlandırarak ona doğru yaklaşırken çocuğun ağladığını fark etmemle birlikte kalbimde bir sızı hissettim. Ağzımdan istemsizce bir "Hey" çıktı.

Çocuk beni duyması ile bir anda başını kaldırdı ve kırmızı gözleriyle bana baktı. O an içim burkuldu; bu tatlı çocuk neden burada böyle ağlıyordu ki?

Ben "Hey, bir yerini mi incittin?" diye ona iyice yaklaşmaya başladım, ama o sessizce ağlamaya devam etti. "Öğretmeni çağırayım," diyerek binaya doğru adımladığım anda, o paniklemiş bir halde elimi tuttu ve "H-Hayır," dedi.

"Tamam, sakin ol" diyerek yanına oturdum. "Ama bir yerini incittiysen lütfen söyle, yaran varsa mikrop kapar" dedim. O ise sadece kafasını olumsuz anlamda salladı.

O, bir süre daha sessizce ağlamaya devam ederken, ben sadece yanında oturup neden ağladığını anlatmasını bekledim. Her döktüğü gözyaşıyla canım acıyordu ve içimde ona sarılma isteğini bastırmaya çalışıyordum.

Babam, ben her ağladığımda bana sıkıca sarılırdı ve bu beni çok daha iyi hissettirirdi. Eminim ben de ona sarılırsam o da iyi hisseder diye düşündüm ve daha fazla dayanamayarak ona sarıldım.

O da kısa bir süre sonra çekingen bir şekilde ellerini sırtıma sardı. Bir süre öylece birbirimize sarıldık. O an onun ne kadar güzel koktuğunu düşündüm. Kokusu da yüzü kadar şekerdi ve artık ağlamaması gerekiyordu. Çok fazla ağlamıştı bir kere.

Kısa bir süre sonra sessizce 'benimle dalga geçtiler' sözünü duymamla, hemen onun gözlerine bakıp, 'Kim? Neden?' diye sormaya başladım.

Gözleri dolarken, 'Söylersem sen de dalga geçersin,' dedi. Hızlıca kafamı sallayarak ellerimi yüzüne götürdüm ve gözyaşlarını silmeye başladım ve 'Seninle asla dalga geçmem,' diyerek onu rahatlatmaya çalıştım.

O, bir süre tereddütle gözlerime baktıktan sonra kafasını eğdi ve kısık bir sesle, 'Benim iki babam var,' dedi. Ona anlamaz gözlerle bakarken, 'Ne olmuş, benim de iki babam var,' dedim. Üzgün gözlerle bana bakarak ellerimi yüzünden itti ve 'Sen de dalga geçiyorsun işte,' dedi.

Yanlış anlaşıldığım için korkarak tekrar ona uzandım. 'Hayır, hayır! Cidden, benim de iki babam var. Annem yok,' dedim.

Masum gözlerle bana bakarak, 'Gerçekten mi?' diye sordu. Bu haline gülümseyerek, 'Gerçekten. Babamlar beni yetimhaneden almış,' dedim.

O da, 'Onlar da beni oradan almış,' dedi. Ona bakmaya devam ederken, 'Seninle kim dalga geçti?' diye sordum.

Kumda oynayan çocukları işaret ederek, 'Onlar. İki erkek nasıl evli olabilir? İğrenç. Siz aile değilsiniz dediler bana', dedi.

İçimdeki öfke büyüyordu. Babalarımı çok seviyordum ve biz çok mutlu bir aileydik. Eminim ki bu tatlı çocuğun da çok güzel bir ailesi vardı. Babalarım bana önemli olanın sevgi olduğunu öğretmişti. İçimdeki bu öfkeyi dindirmek için bir şeyler yapmalıydım.

Bir anda yerimden kalkıp, "Onları dövmemi ister misin?" dedim. Çocuk panikle ellerimi tutarak, "Hayır, yapma," dedi.

Aslında onları dövebileceğimi sanmıyordum, sonuçta iki kişiydiler ve ben tek başıma onlara karşı duramazdım. Ama yine de bu çocuk için denemeye değerdi. Onu üzmeye hakları yoktu.

Olmayan kaslarımı göstererek, "Hey, onları dövemeyeceğimi mi sanıyorsun? Bu kasları boşuna yapmadım, tamam mı?" dedim.

Çocuk kıkırdayarak, "Eminim onları döversin ama başının belaya girmesini istemem," dedi.

O an hayatımın geri kalanındaki en büyük amacımın onun yüzünü güldürmek olacağını bilmeden, gülen yüzüne takılıp kaldım. Çok güzel gülüyordu ve sürekli gülmeliydi.

Gülerek yanına oturup, "Evet, haklısın," dedim. Gözlerindeki yaşları silmek için ona tekrar uzandım, "Bir daha sakın onların söyledikleri için ağlama tamam mı. Kimsenin seni üzmesine de izin verme. Ayrıca eminim ki onlardan çok daha güzel bir aileye sahipsin. Bu sözler için ağladığını duyarlarsa babanlar çok üzülür."

Bana üzgün gözler ile bakarak "Üzülürler mi?" diye sordu. Onun tatlı haline gülümseyerek yanaklarını sıktım ve "Üzülürler tabi. Onları üzmek istemezsin değil mi?" diye sordum.

Kafasını hızla iki yana sallayarak "İstemem." dedi. 

"O zaman kocaman gülümse." diyerek beni taklit etmesi için ben de kocaman gülümsedim.

O da bana tatlı tatlı gülümsemeye başladığında sonunda rahatlamıştım.

Aramızdaki kısa sessizliğin ardından, "Adın ne?" diye sordum.

"Sunghoon. Park Sunghoon. Peki ya senin?" dedi.

"Jake. Sim Jake. Tanıştığımıza memnun oldum," diyerek ona elimi uzattım. O ise tekrar o güzel kıkırtısını bana sunarak elini uzattı ve "Tanıştığımıza memnun

Side by Side - JakeHoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin