Bayılmamın üstünden 1 hafta geçmişti. Kendimi artık daha iyi hissediyordum. Zaten bayıldıktan sonre beni direk odama getirmiştiler. Yatağımda oturmuş kitap okuyordum. Ablamın yanından geliyordum. Söylediği şeyler kafamı kurcalamaya devam ederken kapının çalma sesiyle kendimr geldim. "Gir" diyerek kapının dışındaki şahısa işeri girmesi için izin verdim. Orson içeri girdiğinde gülerek ayağa kalktım. "N'aber Prenses?" Söylediği sözlere şaşırmış olsamda belli etmedim. Prenses mi? Orson bana asla prenses diye seslenmez. Kıyafetine baktım. Orsonun kıyafetleriydi. Görünüşü tıpatıp Orsona benziyordu. Üstündeki kılıca ve hançere baktım. Orson benim odama kılıçla girerdi ama hançerle asla girmezdi. Girmek istemezdi. Yine yüzüne baktığımda bir şeylerin ters gittiğini anladım. "Ee niye geldin?" Diyerek neden geldiğini sordum. "Hiç, öylesine. Bir az yürüyüşe çıka bilirmiyiz?"
"Tabii ki." Amacını anlamak için onunla dışarı çıkmaya razı oldum. "Tamam sen bizim yerimizde bekle bende rahat bir şey giyip gelicem." Soru dolu gözlerle bana baktı. "Ne" diyerek sordum. "Yerimiz mi? Arka bahçeden mi bahsediyorsun?" Doğru tahmin etmişim. Bu Orson değildi. "Evet sen arka bahçede bekle." Diyerek dışarı çıkmasını izledim. Tamamen çıktıktan sonra yatağımın altındaki hançeri dizimin bir az üstüne astım. Ne olur ne olmaz diye. Dizimden bir az aşağı elbise bulup giydim. Aynada bir kaç kez kontrol ettim. "Evet hançer gözükmüyo." Derin nefes alıp arka bahçeye indim. Orson ya da Orson kılığına giren kişi beni bekliyordu. Yanına gidip hazır olduğumu söyledi. "Hadi prenses." Kafamla onaylayıp yürümehe başladım. Kendini Orson diye tanıtan kişinin peşindeydim. Saraydan git-gide uzaklaşıyorduk. Bir az sonra kendimi ıssız ormanın içinde Orson'a bakarken buldum. Eli hamçerinin üstündeydi. Yavaştan bende elimi hançerimin üstüne koydum. "Neden burdayız? Biz asla bu kadar uzağa gelmezdik." Diyerek şüpheli gözlerimi onunkilere diktim. Oda gülümsemesini surayına yerleştirip hızlıca hançerini boğazıma dayadı. "Sen..." Ablamın sözleri aklıma geldi.
"Beni mi çağırdın abla?"
"Evet Nova. Senden ola bildiğince dikkatli olmanı istiyorum."
"Neden?" Derin nefes alıp soruma cevap verdi. "İmparatorluktan mesaj geldi. Doğaüstü güçleri olan insanlar ortaya çıkmış." Gözlerim faltaşı gibi açılmıştı. Doğru duyduğumdan emin olmak içim sordum. "Şu küçükken hikayelerde anlatılan sihirli güç."
Ablam başıyla onayladı "Ve şuan bizim sarayda birisi var. Şekil değiştire biliyor." Aklıma Orsonun anlattığı Gecenin güneşi geldi. "Tamam. Dikkatli olacağım. Uyardığın için teşekkürler" diyerek odama çıktım. Ondan sonraysa Orson geldi.
"Sen kimsin ve Orson nerede?" Diyerek hançerimi boğazına dayadım. Şaşkın gözlerini benimkilere diktiğinde tekrardan sordum. "Sen kimsin ve Orson nerede?" Onun hançeri de benim boğazımda olduğu için çok büyük bir riske girmiştim. Hançerini boğazıma bir az daha bastırınca boğazımdan hafif kan aktığını hissettim. "Ne istiyorsun?"
"Hançerini indirirsen söylerim."
"Önce sen hançerini yere bırak." O yere bıraktıktan sonra onunkini alıp, kendiminkini kılıfına koydum. "Orson nerede?"
"Beni takip et prenses." Bir az zaman sonra Orson'u buldum. Yüzü yara-bere içindeydi. Bayılmıştı. İçimdeki öfke "Beni sal" diye yalvarıyordu. Sakinliğimi koruyup "Ne istiyorsun?" Diye sordum. "Kraliyyet mücevherlerini." Diyerek ne aradıklarını söyledi. "O ne be?" Diyerek malı oynadım. Tabii ki ona vermiyecektim. "Sen şu an malı mı oynuyirsun yiksa onun ne olduğunu bilmiyormusun?"
"İlk kez duyuyorum." Bana tüm mücevherlerin fotoğrafını gösterdi. Annemin, kardeşleriminki hepsi buradaydı. Saydım. 20 taneydi. "Bunlardan birini bile görmedin mi?"
"Hayır. Neden arıyorsunuz ki?"
"Söyleyemeyiz."
"Kaç tane kaldı peki?"
"6 tane."
"Bizde öyle bir şey yok. Şimdi bizi rahat bırakın."
"Tamam Prenses, kızma hemen. Görüşmek üzere" diyerek gözümün önünde buharlaşdı. Direk Orsonun yanına çöktüm. Ağaca bağlanmıştı. İpleri çözüp kafasını kucağıma koydum. Elini sıkıp uyanmasını bekledim. Bir az sonra elimi tuttuğunu hissettim. Yavaş-yavaş gözlerini açtı. "N-ova?" Sarıldım. "Evet, benim. İyimisin?" Gözlerine bakarak sordum. "Evet." Sesi boğuk çıkıyordu, sesi titriyordu. "Çok endişelenmiştim. Yürüye bilir misin?" Diyerek endişeyle ona baktım. "Evet." Onu böyle görünce kalbim bin parçaya ayrıldı. Kolunu omuzuma atıp kaldırdım. "Hadi saraya gidelim." Yavaştan saraya doğru yola çıktık. Arada bir Orsona bakıyordum. Her adımda acıdan yüzünü buruşturuyordu. Bunu görmekse benim canımı ondan daha çok yakıyordu.
Saraya varmıştık. Orsonu direk revire götürdüm. Her adımda Orsonun acı dolu sesini duyuyordum. Gözümden bir damla yaşın aktığını hissettim. Hayır Nova. Ağlayamazsın. Şu an onun sırası değil. Güçlü kalmalısın. Orson için.
Revire geldik. Doktor bir bana, bis Orsona bakıyordu. Sonunda Orsonu yatırmamı söyleyip bir kaç şey almaya gitti. Orsonu yatırdım. Başucuna sandalye koydum. Oturup elini kavradım. N'olur çabuk uyan.
Doktordan sonra ablam içeri girdi. Ablam geldiği gibi ayağa kalktım. Kafasını 'Hayır' anlamında sallayıp oturmamı söyledi. "Nova. Bir az benimle gelir misin?" Ablamın yanına gittim. "Nova. Bunun hakkında bir az konuşa bilirmisin?" Kafamda yalan uydurmaya başladım. "Bir az temiz hava almak için ormana yürüyüşe çıkmıştım. Orsonu orda buldum. Ağaca bağlanmıştı. Bende buraya getirdim." İyi düşünemiyordum. Aklıma yanlızca bunlar gelmişti. Ablam dikkatle anlattıklarımı dinliyordu. "Tamam Nova." Bana gülümseyerek gitti. Ablam gittiği gibi Orsonun yanına koştum. Yine elini kavradım. Bir az geçtikten sonra doktor geldi, yaralarını sardı. Akşam olduğu için, odama kalktım. Sabah ilk iş Orsonun yanına gidecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Prensesi
ActieTüm ailesi öldürülen Nova Farrel. Yanlız ablası Acris yaşıyordu. Nova Farrel ailesinin intikamını ala bilecek mi?