Kahve kokusunda saklı huzur..

287 18 17
                                    

Beynimde yankılanan notalar, kalbimde dalgalanan hayaller..

Kelimelerin cümlelere, cümlelerin paragraflara dönüşünü izleyerek geçirdiğimiz günleri notaların senfoniye dönüşmesine izin vererek geçiriyorum. Çellonun sesi canımı yakıyordu. Her bir nota için ayrı ayrı çekilen yay. uzuvlarımı titretiyordu. Az kaldı.. Biraz daha.

Son notaları da ekledim parçama, eksik kalan bir ruhu tamamlarcasına. Parçayı bitirmek için son bir kez daha çektim yayı ve kendi haline bıraktım. Kendi kendine gitti ileriye doğru. Ve bitti. Parçanın bitmesiyle elimden kaçmasından koktuğum için sıktığım yayı serbest bıraktım. Parmaklarım sızlıyordu. Çalarken, ciddiyetimden dolayı gerilen kaşlarım özgürlüklerini ilan ettikleri için baş ağrısına dönüşüyordu. Her zamanki rutin işte. Usulca gözlerimi açtım. Yavaş yavaş kendine gelen görüşüm boş salonu gözler önüne seriyordu. her zamanki gibi kimse kalmamıştı klüpte. Çelloyu tek elime alarak rahatsız sandalyeden kalktım. Bir köşeye fırlatılmış olan çello kabını alıp çelloyu dikkatlice içine koydum. Yavaşça salondan dışarı adımladım. Her zamanki gibi salonun bekçisi Selami amca kapıda bekliyordu.

- Yine mi dalıp gittin kız çelloya ?

- Evet Selami amca saatin geçtiğini fark etmemişim.

- Tamam yavrum, dikkat et giderken. Haluk Beylere selamlar

- Başüstüne Selami amca. İyi akşamlar.

Selami amcaya son bir kez gülümseyip evin yolunu tuttum. Her zaman bisikletle geçtiğim bu yolları şimdi adımlıyordum. Özgür hissettiren rüzgar uzun siyah saçlarımı oradan oraya savuruyordu. Bıraktım dağılsınlar. Onların da dağılmaya sonra da birileri tarafından toparlanmaya ihtiyaçları var. Benim gibi. Ah, kendimi tanıtmadım. Ben İstanbul. İstanbul Erez. Kendini kitaplara ve çelloya adayan kız. ismimin tuhaf olduğunun farkındayım fakat her şey gibi ismimin de bir hikayesi var.

Aslen İzmirliyiz, babamın mesleğinden dolayı buradayız. Babam. Babasız büyüdüğü halde mükemmel bir babalık yapan adam. Hayalleri için gece gündüz çalışan idolüm. İzmir'de büyüyen babam, o zamanlarda herkesin gözünü korkutan büyük şehirler yüzünden üniversiteye kadar hiç şehir dışına çıkmamış. Hayali surlarla çevrili hayatı onu mahkum gibi hissettirmiş. Bir gün yine bahçe duvarının üstünde oturup yıldızlara bakarken kendi kendine vermiş olduğu bir söz dökülmüş dudaklarından:

- Ne olursa olsun, ne kadar çalışmam gerekirse gereksin bir gün bu sınırların dışına çıkacağım. Çıkacağım ve İstanbul'a gideceğim. Çıkacağım ve hayallerime ulaşacağım.

O gün herkes için normal bir günken babam için bir milat olmuş, onu hayallerine ulaştıracak ilk gün, o gün, olmuş. Gençlik yıllarında eve para getirmek için gündüzleri her işte çalışan babam akşamları da sokak lambaları altında ders çalışmış ve çalışmalarının da karşılığını almış. Başarılı geçen üniversite sınavı İstanbul için, hayalleri için ikinci adımmış. Çevresi tarafından büyük ön yargılarla gönderilmiş fakat o bu söylenenlere kulak asmamış, vazgeçmemiş. İstanbul'da çalışmaya devam etmiş. Okul saatleri dışında eve para göndermek ve harçlığını çıkarmak için bulduğu işlerde çalışıyor geceleri de yurttaki oda arkadaşlarını rahatsız etmemek için sönük ışıklı masa lambası altında ders çalışıyormuş. Böyle geçen yılların ardından okulunu bitirmiş. Şimdi mi ? Babam: Prof. Dr. Haluk Erez. Bir hayalle başlayıp İstanbul'u sevdaya dönüştüren adam. O sevdasını kızının ismine veren adam. Belki de dünyanın en büyük mirasını, hayallerini kızına bırakan ve böylelikle nesilden nesile aktarılacak olan İstanbul sevdasının lideri olan adam. Evet, tuhaf bir ismim var fakat bu benim için önemli değil. Ben ismimde hayalleri, umutları, emekleri, yaşanmışlıkları taşıyorum. Ben ismimde kocaman bir sevdayı taşıyorum.

****

- Ben geldiim!

Annem kafasını mutfak kapısından uzatıp bana gülümsedi.

- Hoşgeldiniz hanımefendi bir kere de erken geleyim de yemeği hazırlamada anneme yardım edeyim demek yok sabah akşam çello var.

Annemin hafif sitemle söylediği sözlere gülümsedim.

- Annecim,sen bu işin pirisin. Neden gelip sana ayak bağı olayım ki ?

- Ah deli kız, yine ne yapıp edip gönlümü alıyorsun.

- Görevimiz efendim.

- Hadi üstünü değiştir de gel masayı hazırla.

- Tamamdır sultanım.

Annem. Beni bir sözüyle güldürebilen nadir insanlardan. Gerek eleştirileri, Gerek sivri diliyle belki de insanlara uzak görünen annem. Benim eğitimimde büyük rol alan kadın. Şebnem Erez.

Annem İstanbullu. Annemle babam bir cafede tanışmışlar. Harçlık parası için garsonluk yapan babamın müşterisiymiş annem. Her zamanki pencere yanındaki masasında oturup kitap okurken babam anneme kahve getirmiş.

- Ben kahve istemedim ki.

- Biliyorum fakat dışarıda yağmur yağarken içeri pencere yanında kitap okuyan bir bayanın önünde kahvesi eksik olmamalı diye düşündüm.

- Ama ben okurken bir şey içemem ki.

- Olsun kokusunda huzura erersiniz o zaman.

İnsanlara uzak kalmayı seven annemi kelimeleriyle etkileyen babam, annemin o cafeye daha sık gelmesindeki en büyük sebepmiş. Ne zaman oraya gitse hiçbir sipariş vermezmiş çünkü onu bekleyen bir kahvenin olduğunu hep biliyormuş. Ah pardon, onu bekleyen bir kahve ve bir garson varmış desek daha doğru olur. Bu şekilde haftaları annem kitap okuyup kahve kokusunda huzura ererek, babam da onun soğuyup kokusunu yitiren kahvesini sürekli değiştirim bazenleri de annemle kitap muhabbetleri yaparak geçirmiş. Annem bir gün cafeye gidip her zamanki masasına oturmuş. Kitabını çıkarı özel kahvesinin gelmesini beklemiş fakat dakikalar geçmesine rağmen ne gelen bir kahve ne de bir garson varmış. En sonunda masasına yaklaşan bir garson anneme bardağının üzerinde not yazılı bir kahve getirmiş.

- Bu kahve sizinmiş efendim.

- Teşekkürler, affedersiniz her zaman olan bir garson vardı uzun boylu sarışın birisi o çalışmıyor mu bugün ?

- Haa Haluk mu ?

- O işten ayrılmak zorunda kaldı fakat bana sizi tasvirleyip eğer böyle birisi gelip bu masaya oturursa ona kahve getirmemi söyledi.

- Peki onu nerde bulabilirim ?

- Genelde saat iki gibi sahile inerdi burada çalışırken. Belki yine sahile iner.

Garson gidince notu açan annem yüzünde oluşan gülümsemeyi gizleyememiş. " Bir kahve kokusunda saklı huzurun her zaman seninle olması dileğiyle. Kendine iyi bak. " Annem notu okur okumaz saate bakıp ikiye on kaldığını görünce garsondan son bir şey isteyip oradan çıkmış. Saat tam ikide nefes nefese sahile ulaştığında kayalıkların üzerinde oturan birisini görünce ona doğru yürüyüp yanına oturmuş. şaşkınlıkla ona dönen babam:

- Ama...

- Şş, seni nasıl bulduğumu sorma meslek sırrı. Al bakalım sana kahve getirdim.

Yüzündeki gülümsemeyi gizleyemeyen babam yine konuşturmuş muzipliğini:

- Ama ben kahve istemedim ki.

Babamın oyununu anlayan annem oyunu bozmak istemeyip devam ettirmiş:

- Hava bu kadar güzelken ve kayalıkların üzerinde oturan bir beyefendi varken kahve olmazsa olmaz dedim.

- Ama ben denize dalıp gitmişken kahve içmem ki.

- Olsun, kokusunda huzura erersin o zaman.

Kokusunda huzura erdiğimiz bir kahveyle başlamış onların hikayesi. Ve yine onların cafesinde, annemin masasında, babamın kahvesinde gelmiş bir evlenme teklifi. Şimdi onlar 17 yıllık evli. Ve bana öğrettikleri şey ise huzura ermek bir kahve bardağının içinde saklı.


AŞK "SAVAŞ"MAYA DEĞERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin