Dostluk=Huzur

93 7 5
                                    

Kulaklığımdan gelen dinlendirici müzik beni dinlendirmek yerine düşünmemi engelliyordu. Evet biliyorum, düşünmek bana göre değil pek ama düşünmeden de yapamıyordum. Yavaşça kulaklığı kulağımdan çıkarıp küçük çantamın içine koydum. Savaş'ın yanından ayrılalı yaklaşık yirmi dakika falan oluyordu, ısrarla beni eve bırakmayı teklif etmiş fakat ben de yine ısrarla reddetmiştim. Yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Onu ikna edip cafeden ayrılacakken nasıl vedalaşacağımızı şaşırıp öylece birbirimize bakmıştık. En sonunda da resmi bir şekilde öksürüp elimi uzatmış ve  vedalaşmıştım. Şu anda düşününce yaptığım çok aptalca geliyor ama o anda o kadar mantıklı gelmişti ki.. Ona beni yakından tanıma şansı vermiştim, nasıl konuşacağız nasıl haberleşeceğiz bilmiyorum ama Savaş bu konuyu ona bırakmamı söylemişti. Bıraktım o ulaşsın bana, nasıl olsa yıllardır bana ulaşmayı başarmıştı. Bunu da sorgulamam gerekirdi "Nasıl bana her zaman ulaşabilirsin ki ?" diye sormalıydım ama babaannemin merak konulu olan telefon konuşması beni eve çağırmış ve oradan kalkmama neden olmuştu. Şimdiyse çok yaklaşmış olduğum babaannemin evi için son adımlarımı atıyordum. Bahçe kapısını açıp babaannemin dinlendirici bahçesine bir göz attım. Burada durup bahçeyi izlemeyi seviyordum, huzur veriyordu. Babaannemin merakını kızgınlığa döndürmemek için artık eve girme vaktim gelmişti. İzmir'deki son akşamımı babaannem ile doya doya geçirelim bakalım.

****

Kahkahalarla, eskiyi yad etmelerle, kimi zaman "Ne kadar da hızlı geçmiş zaman !" deyip kimi zaman da "Bunu yaptım mı ben cidden ?" cümleleriyle geçen dopdolu bir akşamdı. Babaannem büyükbabamla aşklarını anlatmış, vazgeçmeyişlerini efsaneleştirmişti. Ve şimdiyse saat gecenin ikisi olduğu halde yatakta düşünmekten uyuyamıyor bir sağa bir sola dönüyorum. Bugün olanlar babaannemle birlikteyken aklıma pek gelmemişti daha doğrusu düşünmeye fırsat kalmadı demek daha doğru olur ama yalnız kaldığımda.. Yalnız kaldığım zaman okyanus mavisi gözlerdeki bana bakarken oluşan o ışık gözlerimi kapattığımda oluşması gereken karanlığı aydınlatıyor. Konuşmalarımız odanın içinde cümleler halinde dağılıyor, eşsiz sesi; sessizlikte sadece benim duyabileceğim bir senfoni yaratıyor. Ben bunlara alışık değilim. Ben önce hayatı kitaplarda öğrenir sonra kendi dünyamda karşılaştığımda karakter nasıl davrandıysa öyle davranırdım çünkü bilirdim ki onlar öyle yaptıysa, karakterlerin yazarı bu şekilde yazdıysa ben de onun yaptığını yapabilirim. Eğer yaptığım şey yanlış kapıya çıkarsa suçu yazara atarım. Bana bunu yapmamı o öğretti derim. Oysaki şimdi ben kendi kitabımı yazıyorum ve suçlayacağım tek kişi kendimim. İşleyeceğim suç benim suçum, vereceğim doğru bir karar benim kararım. Evet, kesinlikle ben bunlara alışık değilim. Ben bir yabancının beni uykumdan etmesine alışık değilim. Ben bir yabancının beni yıllardır tanımasına rağmen benim onu tanımayışıma alışık değilim. Ben bir yabancının varlığıyla beni düşüncelere boğmasına alışkın değilim. Bir kez daha sağa dönüp penceremden sonsuzluğunda boğan gökyüzüne baktım. Penceremin hizasından görünen ay, güneşten aldığı kendine yetmeyen ama dünyaya fazla gelen ışığıyla hükmediyordu geceye. Ah be ay, bir deniz bir gökyüzü.. Tüm maviler mi senin ? Bize de bırak huzurdan biraz, bize de tattır sonsuzluğun tadından. Küçük bir "çıt" sesiyle irkildim. Karanlık odada göz gezdirip sesin nereden geldiğini anlamaya çalışıyordum fakat sesin geldiği yeri saptayamıyordum. Bir "çıt" sesi daha yataktan çıkmama sebep oldu. Ses pencereden geliyordu. Büyük pencerenin kilidini açıp pervazlarını kendime doğru çektim. Aşağıya eğilip birileri mi var acaba diye bakındım fakat ortalıklarda kimse yoktu. Açıkçası kitaplardaki gibi yakışıklı baş karakterin gelip kızın penceresine taş atıp onu aşağıya, yanına, çağırdığı sahnedeyiz zannetmiştim. Hayal kırıklığıyla pencereyi kapatmak için geri çekildim. İşte o zaman pencerenin dış kısmında, babaannemin küçük bir çiçek koymuş olduğu taş kısımda bir kutuyu fark ettim. Kutuyu yavaşça elime alıp dışarıya bir kez daha göz gezdirdim; hayır, gerçekten kimse yoktu. Elimde küçük yeşil bir kutuyla yatağıma oturup yanımdaki gece lambasının ışığını yaktım. Kutunun üzerine bağlanmış beyaz kurdeleyi nazikçe çözdüm. Kutunun içinde küçük bir kağıt vardı, kutuya sığması için katlanmış olan kağıdı heyecanla açtım.

AŞK "SAVAŞ"MAYA DEĞERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin