Küçük adımlar bizi büyük mutluluklara, başarılara, huzur dolu ruhlara ulaştıran merdiven basamaklarıydı benim gözümde. Bilmediğin konularda atılan büyük bir adım seni tepetaklak edip başarısızlığın boşluğuna savurabilirdi kolayca. Onun içindi bu ruhumdaki dinginlik onun içindi bu olayların içinde kaybolurken ki sakin tavırlarım. Karşımda durmuş sesiyle beni mest eden adam da biliyordu bu huyumu, karşımda durmuş beni şarkının içinde mutluluk notalarında uçuran adam ince ince işliyordu ruhumu. Ne benim ona hayranlığımın artmasını engellememe izin veriyordu ne de gözümde onu o kadar büyütmeme. İlk başta yavaş adımlarla geliyordu ruhuma, kollarını ileriye uzatıp benim ona yaklaşmamı bekliyordu sonra ruhumdaki çekingenliğin farkına varınca büyük bir adım atıp ruhumla olan mesafesini kapatmaya çalışıyordu ama o büyük adımın ikincisini atmıyordu. Neden bilmiyorum ya geri kaçacağımdan korkuyordu ya da yanlış bir hareketiyle ondan korkacağımdan. O güzel adam büyük adımından sonra yine kollarını ileriye uzatıp ona gelmemi bekliyordu. Savaş beni ne olursa olsun hep kollarını açmış bir şekilde bekliyordu. İşte şimdi belki de ruhumdaki çekingenliği atmanın tam zamanıydı. O bana büyük adımını notaların yardımıyla atmıştı, sadece çellomun sesinde savrulan içimdeki kelebekleri onun sesinde de savurmama neden olmuştu. Artık bir şekilde benim ona gitmem gerekiyordu küçük adımlarla, evet küçük adımlarla çünkü ruhumdaki dinginlik kaldıramazdı bir anda atılan o büyük adımın ağırlığını ama o ağırlığın hafif hissini de almazsa içine yaşayamazdı huzur olmayan bir bedende. O beni nasıl işliyorsa nazik nazik ben de ona ruhumu verecektim küçük küçük. Elinde oluşan ruh yapbozunun naçizane parçalarını birleştirmek Savaş'ın göreviydi; benim ona yapabileceğim en büyük yardımım zaten ona gitmeye hazırlanan bir ruhu arkadan ittirmek olacaktı. O şarkının son tekrarlarını yaparken benden hiç ayrılmayan okyanuslarıyla ilişkimi kesip gözlerimi kapattım, her huzurun bir dozajı olmalıydı benim gözümde yoksa boğabilirdi insanı mutluluktan. Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım Savaş şarkının son cümlesini söylerken istemsizce hareket edip şarkıya eşlik etti dudaklarım:
Yalandan da olsa
Ne güzel güldün o akşam
Bana.Şarkıya sadece dudaklarımın hareketiyle eşlik etmiştim, hiç sesim çıkmamış olsa da fark etmişti Savaş bunu. Kısılan gözleri, güzel dişleri ortaya çıkmış sadece Savaş'ın ve benim üzerimdeki ışıkla aydınlanmış karanlığa yeni bir aydınlık daha getirmişti. Bu benim hayatımda gördüğüm en güzel aydınlıktı. Sevgiyle gelmiş bir gülüş, gülüşle gelmiş bir mutluluk, mutlulukla gelmiş bir aydınlık. Şarkının bitmesiyle çevremizdeki ışıklar tek tek yanmaya başlamış Savaş elindeki gitarı ayaklığına koyup yavaş adımlarla bana ulaşmıştı.
- Hoş geldin İstanbul'un güzel kızı.
İçten bir şekilde gülüp ellerimle yüzümü kapattım.
- Daha çok İstanbul'un meraklı kızı da olabilir.
- Eh tabii öyle de denebilir.
Utançla kafamı öne eğdim.
- Savaş, çok özür dilerim yani hiç böyle bir şey olacağını düşünmemiştim.
Savaş baş parmağı ve işaret parmağıyla nazikçe çenemi tutup eğik başımı ona bakabileceğim dereceye kadar kaldırdı.
- Biliyorum peri kızı aslında bunda benim de katkım olabilir.
Savaş haince gülümseyip hala arkamda şaşkın gözlerle bize bakan Asi'ye bir bakış atıp tekrar bana döndü. Asi kaşları çatık bir şekilde Savaş'a bakıyor ve olayı anlamaya çalışıyordu.
- İyi de nasıl olur ? Telefonda konuştuklarını duydum, tehditler savuruyordun.
- Aslında bakarsan pek de gerçekçi tehditler değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK "SAVAŞ"MAYA DEĞER
Teen Fiction"Kız Kulesi yalnız lakin İstanbul ona aşık" derler. Peki ya İstanbul'a aşık olanlar ? Onlar ne yapmalı bu platonik aşk karşısında, nasıl ayırmalılar İstanbul ve Kız Kulesi'ni ? Olmayacak gibi kabul edip vaz mı geçmeliler, yoksa sırf kendi aşkları iç...