Sevgi, harflerinin altında yatan her bir umudu kavanozlara koyup gizli bölmelerine saklamıştı. Sonra da elime bir harita tutuşturup o bölmeleri bulmam için beni arkamdan ittirmişti. İşte ilk kavanoz şimdi elimdeydi. Sıkıca kapatılmış olan kapağının altında Savaş'ın sevgisinin içindeki umut barınıyordu. O umut şimdi benim umudum olmaya hazırlanıyor, kendini acılara karşı pamuğa sarıp kolluyordu. Fakat bu kaçınılmazdı. Umudun olduğu yerde her zaman acı da hüküm sürerdi. Sadece kimilerinde kendini gösterirken daha merhametlidir. Ben de öyle kişilerden olmayı umut ediyorum. Acıdan kaçarken yine umuda sarılmak istiyorum. Acıdan kaçarken yanımda benim tempoma ayak uydurmuş bir şekilde yürüyen bu adamın aşkına sığınmak istiyorum. Fakat en başta, o kavanozun içindeki umudu çıkarıp özgürlüğüne kavuşturmak ve bana emanet edilen köpükleri de kavanozun içine koyup kapağı sıkıca kapatarak kalbimin en ücra köşelerine, sadece Savaş'ın aşkının olduğu köşelere fırlatmak istiyorum. Belki de yürüdüğümüz şu kısacık mesafede yüzüncü kez gülümseyerek baktım ona. O elleri ceplerinde tam karşıya bakarken ben ondan habersiz sert çehresine dalıp gidiyordum.
- Peri kızı, bana bu kadar bakılmasına alışık değilim.
Ah ! Ondan habersiz demiştim değil mi ? Külliyen yalan. O Savaş Asilkan'dı, nasıl benimle ilgili olan bir şey ondan habersiz olabilirdi ki ?
- Şey, ben şey..
Savaş büyük bir kahkaha attı.
- Anladım İstanbul, sen şey.
Yumruk yaptığım elimle hafifçe Savaş'ın omzuna vurdum.
- Dalga geçmesene ya ! Korktum bir anda onun için cümle kuramadım.
Dudaklarını büzüp bana bakarak kafasını salladı.
- Tabii sen de haklısın, bana bakarken daldıysan sesimle irkilebilirsin.
- Savaş !
- İstanbul ?
- Sen neden benim yanıma geldin, söylemedin.
Savaş, bir anda konuyu değiştirmemden dolayı afallamış olacak ki hafifçe kaşlarını çatıp cevap verdi.
- Bugün öğleden sonra işim olduğunu söylemiştim, seni kulüpten önce görmek istedim seni arayacaktım fakat şansa bak ki sahildeymişsin (!)
Hafifçe gülümseyip kaşlarımı havaya kaldırarak Savaş'a baktım.
- Evet Savaş ne şans ama benim orada olmam (!) Sen de yoldan geçerken beni gördün herhalde.
- Kesinlikle, sadece yoldan geçiyordum.
- Hiç inandırıcı değilsin.
- Tabii, kişiden kişiye değişir bu düşünce.
- Beni takip etmiyordun yani öyle mi ?
- Seninle tanışırken her şeyi anlatmakla hata mı ettim yoksa ? Takip falan her şeyi biliyorsun, hiç gizemi kalmadı.
Küçük bir kahkaha attım.
- Gizemleri sadece kitaplarda seviyorum, bana her şeyi anlatabilirsin.
Savaş bana dönük olan bakışlarını yola çevirdi. Adım atacağım sırada elini önüme koyarak adım atmamı engelledi ve eğilip önümde olan bir taşı aldı. ben ona gülümseyerek bakarken o da hafifçe gülümseyip taşın olduğu elini açıp bana gösterdi.
- Bazı alışkanlıklar asla değişmez.
İşte o an sadece Savaş'a sarılmak istedim. Bu güzel adamın yanımda olmasından mütevellit şükürler etmek istedim fakat yapamadım. Kendime kabullendirebildiğim ama Savaş'ın hala bilmediği şeyler vardı ve bir sürede öğrenmeyecekti. Henüz değil. Kabullenişi bana ağır gelirken. Yılların Savaş'ın omuzlarına verdiği yük bir anda yok edilemezdi. Hızlı gelişen her şey çabuk sonlanırdı. Fakat ben de bu sonlanışı kabullenecek cesaret yoktu. Belki onu tanımayanlar bilmezdi bunu gerçi ben ne kadar tanıyabilmiştim ki şu geçen süre zarfında fakat tanıyabildiğim kısım okyanusun en berrak sularıydı. Savaş'ın varlığını hisseden yokluğuna tahammül edemezdi. Hücrelerimin her biri doruklarına kadar hissetmişti bu duyguyu. Okyanusun köpükleri ellerime dolmuştu bir kere şimdi nasıl açardım avuçlarımı ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK "SAVAŞ"MAYA DEĞER
Fiksi Remaja"Kız Kulesi yalnız lakin İstanbul ona aşık" derler. Peki ya İstanbul'a aşık olanlar ? Onlar ne yapmalı bu platonik aşk karşısında, nasıl ayırmalılar İstanbul ve Kız Kulesi'ni ? Olmayacak gibi kabul edip vaz mı geçmeliler, yoksa sırf kendi aşkları iç...