𝟷𝟿

1.9K 109 19
                                    

Ardı ardına sertçe yumruklarımı indirsem de karşımdaki kapının pek açılacağı yoktu. Son olarak devreye tekmelerimi de katınca kapı sertçe açıldı. "Noluyor?" Barış saçları ıslak, belinde de beyaz havlusuyla karşımda duruyordu. "Ne işin var burada Lale?" Dediğinde kendimde konuşacak gücü bulamadım. Cidden, ben neden gelmiştim buraya?

Barış bana şaşkınca bakarken umursamadan içeriye adımladım. Omzumdaki çanta yeri boylarken salonda ki gözüme kestirdiğim büyük balkona doğru yürüdüm. Peşimde şaşkın bakışları görmesem de hissedebiliyordum. "Lale, cevap ver!"

Bir sandalyeyi çekip oturduğumda derin bir nefes verdim. Başım çatlıyordu. "Sen sarhoş musun?" Diyerek bana yaklaşan Barış'a çevirdim başımı. Kokumu içine çekip kendini geri çekti. "Bekle burda."

Öylece tek başıma, dışarıda ki zifiri karanlığı aydınlatan sokak lambalarını izleyerek beş dakika geçirmiştim. İçeriden gelen adım sesleriyle kafamı çevirdim. Barış altına siyah bir şort üzerine de dar bir tişört geçirmişti. Süzdüm. Gözlerim dar tişörtünden belli olan kaslarına kaydığında yutkunma hissi duydum. Yutkundum da. Elindeki havluyla ıslak saçlarını kurularken başımda dikilmeye başlamıştı.

"Azrail gibi ne dikiliyorsun başımda?" Gözlerim uykuluydu. Tam açacak halim olmadığı için onu daha iyi görebilmek için kafamı geriye attım. "Kahve yapıcam." Havluyu omzuna atıp beni tek bir hareketiyle sandalyeden kaldırdı. Ani hareketi yüzünden dengemi sağlayamazken ellerimi kalın koluna sarmak zorunda kaldım.

Elim hala koluna sarılıyken koca mutfağına girmiştik. Bana doğru dönüp iki elini ince belime yasladı ve mutfağın ortasında duran büyük ada tezgahına oturttu. Ayaklarım öne arkaya sallanırken bakışlarım sırtındaydı. Geniş sırtı dengemi şaşırtırken derin bir nefes alıp alt dudağımı dişledim. Manyak bir şeydi. Biraz da sarhoşluğun etkisiydi işte.

Barış kahve makinesini çalıştırıp bana doğru döndü. Kollarını göğsünün altında bağlamış, kalçası da tezgaha yaslıydı. "Kimleydin?"

Yan bir gülüş attım. "Karışacak mısın?" Boş bakışları yüzümde geziyordu. Lanet olsun dümdüz dururken bile çekiciydi bu adam. "Soru sordum Lale."

"Bende sana o gün soru sormuştum." Diye konuyu açtığımda başını eğdi. Sırıtışını görebiliyordum. Ağzını açıp bir şey söyleyeceği sırada kahve makinesinin sesi duyuldu. Sırtını tekrar bana dönerken makinedeki kahveyi fincana döktü. Onu beklemeden dikkatle tezgahtan inip balkona doğru adımladım. İşi neydi, taşısındı.

Barış da elindeki fincanla balkona gelirken bardağı önüme bırakmış ardından da karşımdaki sandalyeyi çekip oturmuştu. Bir süre gözlerimi üzerinde gezdirdim. "Hala kimle olduğunu söylemedin." Diye üstelediğinde daha bir yudumumu alabildiğim fincanı geri tabağına bıraktım.

"Neden bana böyle davranıyorsun?" Diye sorduğumda yine boş bakışlarıyla karşılaştım. "O gün neden bana haber vermedin, neden öyle bir tepki verdin?" Bir süre daha susmaya devam etti. "Neden bana değersiz hissettiriyorsun?"

İkimizde yalnızca birbirimize bakıyorduk. Bence kendisinin bir açıklaması yoktu. Aramızda şu an böyle bir tartışma olmasaydı şimdiye çoktan kucağındaydım. Sarhoş kafam.

"Özür dilerim." Diye mırıldadığında güldüm. "Bu ikinci özür dilemen." Kahvemden son birkaç yudumumu daha alıp yerine bıraktım. Kendimi biraz daha iyi hissediyordum. "Affetmeli miyim seni Barış? Sana güvenebilir miyim, tekrar?"

"Benim aptallığım," ayağa kalkıp tırabzana doğru yürüdü. "O gün yeterince moralim bozuktu, çocuklar ani karar verdi bende haber veremedim." Gerçek bile olsa artık bu açıklamaları bana komik geliyordu. Neden sürekli aynı şeyi yaşayıp duruyorduk ki?

𝘾̧𝙖𝙠𝙩ı𝙧𝙢𝙖,𝘽𝙖𝙧ı𝙨̧ 𝘼𝙡𝙥𝙚𝙧 𝙔ı𝙡𝙢𝙖𝙯Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin