"Her taraf sis...Daha sonra siyah bir bulut gelip ortamın korkunçluğunu arttırıyor. Arkama bakmadan koşuyorum. O esnada iki el silah sesi duyuluyor. Karanlığın içinde boğuşuyorum. Etrafın bulanıklığından bir süre hiçbir şey duyulmuyor, sadece çığlık atan insanların sesi var. Sonunda kendimi ağacın kenarına oturmuş bir şekilde buluyorum. Kolum kanıyor ve hissetmiyorum." Ardından uyanıyorum. Gördüğüm hep aynı rüya. Bu rüyayı önceden üç kere daha gördüm. Artık rahatsız etmeye başladı. Will'in seslenmesiyle irkildim:
- Dün Nikki'yi gördüm diyordun, daldın gittin.
- Ha? Şey evet. Nikki'yi gördüm. Onları yanıma almamı istiyor.
- Ne yapacaksın peki?
- Bunu asla düşünmüyorum. Geçmişimle ilgili her şeyi unutmak istiyorum.
- Bu aralar çok dalgınsın.
- Maalesef, aklım hep o rüyada bilmiyorum.
- Alt tarafı bir rüya.
- Aynen sadece bir rüya, boşver.
Yeni bir parça yazdım. Kaydı aldıktan sonra eve gidip uyuyacaktım çünkü stüdyo beni her gün bunaltıyordu ama yazmaktan asla sıkılmazdım. Daha kaydı alınacak sürüyle parça vardı.
Yapacak hiçbir şey yoktu. Hayatım monotonlaştı. En çok da bunun olmasından korkuyordum. En azından sokaktayken hergün yeni şeyler oluyordu yada eski hayatımda. Ama bir şeylere karşı çıkmak da heyecan katıyordu. Bundan korkmuyordum çünkü eleştirilmesi gereken çok haksızlık vardı. Bunların başlıcaları ırk ayrımı, gruplaşmalar, örgütler yada polisler...
***
Günler su gibi akıp geçiyordu. Bir takvim yaprağı daha çöpe gidiyordu. Gözlerim bahçedeki küçük süs havuzuna daldı. İçinde birkaç ördek vardı. Düşüncelerimden arınıp ayağa kalktım. Sanki ben ben değildim. Şu son günler çokça düşünüyordum. Yaptıklarımla gurur duyuyordum. Tabi yapabileceklerim şarkı sözleriyle kısıtlı olsa da. Aniden telefonum çalmaya başladı. Bu ses beni hiç bu kadar korkutmamıştı. Telefonu açtım, Stan:
- Her neredeysen stüdyonun sokağına acilen gelmen gerekiyor!
Sesi telaşlıydı ve bağırıyordu. Bu tür konuşmalar beni hep ürkütmüştür. Bir şey dememi beklemeden telefonu suratıma kapattı. Hızlı davranarak ceketimi giydim ve yol aldım.
Denilen yere geldiğimde ortada kavga vardı, her zamanki gibi. Mich kanayan ağzını tutuyordu. Bu seferki kavgada bıçak yada silah yoktu, buna sevindim. Sadece garip olan şey karşımızdakilerin Pam ve gurubu olmasıydı. Onlar hâlâ yakalanmadılar. Şuan polisi arasak bundan kurtulabilirdik ama biliyorsunuz, polislere güvenmiyordum. Will söylene söylene yanıma geldi.
- Ne işin var burada?
- Stan çağırdı.
- Bu çocuğun düşünce sistemini hâlâ anlayamıyorum. Hayır, buraya gelip ne yapabilirsin ki? Senden ne bekleyebiliriz?
- Beni eziklemeyi bırak. Size yardım etsem ne olacak? Kavgalarda hep geri planda kalıyorum.
Will'in bu kadar sert baktığını ilk defa görüyordum. Ağzına anlamsız birkaç hece düştü, sinirden konuşamıyordu. Büyük bir of çekip yanımdan uzaklaştı. İnsanları delirtmede bir numaraydım. Tüm bunlar gerçekleşirken Pam ve gurubu ortalıktan kaybolmuştu. Hadi ama... Kavgayı kaçırdım. Duvara yaslanan Stan'in yanına gittim.
- Söylesene Pam bizi nereden buldu?
- Sokakların hâkimi bunu nasıl bilemez? Artık biz yokuz, sokaklar onlara ait. Buradaki her yeri biliyorlar.
- Peki onların derdi ne? Thomas'ı aldıkları gibi bizi de mi öldürecekler?
- Bilmiyormuş gibi konuşma bu şehirdeki en iyi çete onlar.
Cevap vermeden stüdyoya çıktım. Buraları toparlamam gerekti, çekmeceden başlayacaktım. Çekmecenin içindekileri bir kenara döktüm. Yere iki fotoğraf düştü, annemin ve babamın fotoğrafları... ilham gelsin diye saklıyordum. Babam demişken, sahi? Acaba ne yapıyordu? Her ne kadar böyle bir hayatımın olmasını istemese de, her defasında tartışsak da o benim babamdı, onu seviyordum. Üvey kardeşlerimi artık düşünmüyordum, onlara edebileceğim kadar yardım ettim. Bunları akıl etmenin bir mantığı yoktu. Etrafı dağınık bırakıp eve gittim. Uyumak en iyi çözümdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiphop Ve Sokaklar
General Fiction" Benim hayatımı değiştiren rap oldu, sokak değil..."