Acımız daha yeniydi ve tahmin edin ne oldu? Bu sefer ben evde oturuyordum. Silah sesi duydum ve koltuktan fırladım. Bu Marshall'dı. Vuranı göremedim, maske takmıştı, orta kiloda ve siyahtı. Sokağa koştum.Marshall yerde yatıyordu ama bayılmamıştı:
- Diğerlerine haber ver, çabuk! Eve gitmeliyiz, dedi Marshall zorlanarak.
- Ama hastane?
- Hayır, polisleri karıştırma!
Marshall'ı eve götürdüm, diğerlerini çağırdım ve geldiklerinde Marshall'ın yarasını temizlemeye çalıştılar. Ben:
- Böyle olmaz, hastaneye gitmeliydik.
Stan:
- Dostum, saçmalama. Thomas'ı götürdük de ne oldu?
- Ama biz doktor değiliz.
- Kurşun sıyırmış. Anladığımız kadar yapıyoruz.
- Aramızda kalacak tamam mı?, dedi Will. Ben ayağa kalkarak:
- Hayır, bunu saklayamam.
- Nereye?
- Karakola!
- Hey! Dur, durdurun şunu!
- Neden sessiz kalıyorsunuz?
- Nina dinle, bu sessiz kalmak değil. Söylesek bile uğraşmazlar. Anla artık dostum.
Mich:
- Lanet olsun, otur yerine!
Çok sinirliydim. Bir yandan da korkuyordum. Ya Marshall da giderse?
***
Akşam oldu. Bugün Cumaydı ama Battle'a gitmeyecektik. Pam ve grubu da gitmiyordur. Zaten bize görünmemeye çalışıyorlar çünkü neler olabileceğini tahmin edebiliyorlar.
Saat neredeyse 23:00 olmak üzereydi, Marshall uyandı. Evet, kurşun kolundan sıyırdığı için şanslıydı. Bunu yapanı bilmiyorduk. Muhtamelen başarımız yüzünden yapıyorlardı.
*******************
Marshall'a bir şey olmadı. Bestelerimize devam ediyorduk ve radyoda yayınlanıyordu. Babamdan iz yoktu. Artık aramıyordum. Bu olayın üstünden bayağı bir geçti. Polis artık araştırmıyordu. Asıl şaşırtan olay da şu: Geçenlerde kapı çaldı Kapıyı Stan açtı. Beyaz bir adam:
- Merhaba. Ben şey için...
- Bekleyin, siz... O fotoğraftaki... evet evet o fotoğraftaki adamsınız. Ama...
- Ben Nina'ya bakmıştım.
- Nina'nın nesi oluyorsunuz?
- Ben uzun süredir onu görmüyorum. Ben Nina'nın babasıyım.
Bunu duyar duymaz yanlarına gittim. Evet, bu babamdı:
- Neler oluyor?
- Ben Nina'yı arıyorum.
- Nina benim, daha kızınızı bile tanıyamıyorsunuz.
- Çok değişmişsin. Ben tanıyamadım.
O arada Stan söze karıştı:
- Kızınızı üvey anne eline bırakıp giderseniz tabii tanıyamazsınız.
- Nina ile konuşuyorum.
Stan babama garip garip baktı ve içeri girdi. Ben:
- Beni nereden buldun?
- Radyoda duydum. Şarkılarında adım geçiyor. Sonra onun sen olduğunu anladım ve aramaya başladım. Önce eve gittim. Bulamayınca sokakları aradım, dedi babam. Ben sitem ile:
- Tamam, boşver anladım... Ben seni her yerde aradım baba, sen neredeydin?
- Kansas'ta dedenlerdeydim.
- Ben seni aramaktan vazgeçmiştim. Bulmak da istemiyordum. Neden geldin?
- İçeri girebilir miyim? Hepsini anlatacağım.
Babam çekinerek içeri girdi ve oturdu. Herkes ona bakıyordu. Kendi aralarında fısıldaşıyorlardı. Babam:
- Onlarla mı yaşıyorsun?
- Bir sorun mu var?
Cevap vermedi, çatık kaşlarıyla etrafı inceledi ve çok seri bir şekilde:
- Nina, hadi hazırlan gidiyoruz.
- Nereye?
- Eve, hadi.
- Benim evim burası.
- Hayır, değil. Gidiyoruz dedim. Ben döndüm ve eve geri dönüyoruz.
- Ben o eve birdaha gitmem.
- Bunlar senin de düşüncelerini değiştirdi değil mi?
- Ne alakası var?
- Şarkılarına ve şu siyahlara veda et de gidelim.
- Gelmeyeceğim diyorum. Bu kelimenin anlamını biliyor musun? Ayrıca şu siyahlar derken, ne demek oluyor bu?
Mich çok sinirlenmişti. Kendilerini zor tutuyorlardı.
- Sen de mi baba? Seninle gelmiyorum, git buradan.
- Bana cevap verme. Onlarla yaşamanı istemiyorum.
- Zamanında beni üvey annem ve kardeşlerimin yanına bıraktın ve gittin. Sonra hiç haber alamadık. Şimdi de sanki yıllarca bana babalık yapmışsın de bunları söyleyebiliyorsun?!
Babam donakaldı:
- Ne kadar da değişmişsin.
- Benim, sen gittikten sonra neler yaşadığımı anlayamazsın. Senin o çok güvendiğin üvey annem var ya işte onun kızları bana iftira attı ve beni sokağa fırlattılar. Öleceğimi düşünüyordum ama sonra senin 'şu siyahlar' dediğin kişilerle tanıştım. Beste yapamasaydık evimiz de olmayacaktı. Beni tanıyamaman normal. Üvey annemin evinde insanca yaşadığımı mı düşünüyorsun? Şimdi git...
Bağırmaktan yorulmuştum, sonra çaresizce oturdum. Mich:
- Nina'yı duydun, o böyle mutlu, dedi.
- Sen sussana, Nina mısın sen?
Daha fazla gerilim oluşturmadan buradan gitmeliydi. Ben on dokuz yaşında bir kızdım. Bunlar olmamalıydı.
******
Babam gitti ama ertesi gün yine geldi. Bu sefer evde tektim. Babam Rapi sevmeyen klasik biriydi:
- Nerden buldun bu siyahları?
- Sokakta yaşadım, biliyorsun. Anlattım ya. Ama iyiki sokağa düşmüşüm, onlar bana gerçeği öğretti. Senin yapamadığın babalığı onlar yaptı, biliyor musun?
- Bırak şu Rapi Nina . Serseri gibi duruyorsun.
- Rapi bilmediğin için böyle diyorsun.
- Onunla alakası yok.
- Ha doğru, sen eskiden polistin yani kovulmadan önce.
- Kapa çeneni ve beni dinle! Konu bu değil. Evet Rapi de siyahları da sevmiyorum.
- Ama neden işte?
- Siyahlar bizim gibi değil Nina. Bak senin gözünü de kör etmişler.
- Asıl gözüm yeni açıldı. Ne farkları var bizden baba?
- Onlar kaba, inatçı, isyancı, sahtekar insanlar. Genetiklerinde var bu.
- Ben ırkçı değilim. Peki bir kerecik olsun Rap sözlerini dinledin mi? Anlayarak ama.
- Konuyu saptırma!
- Gelmeyeceğim.
- Tamam gelme ama besteleri bırak artık. Yazmaktan vazgeç!''deyip gitti.
O gidince hemen yeni bir şeyler yazdım. Sadece babamdan ve bugün yaşananlardan bahsettim. Yayınlanınca ne diyecek çok merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hiphop Ve Sokaklar
General Fiction" Benim hayatımı değiştiren rap oldu, sokak değil..."