İKİ MEZAR

67 7 3
                                    

“Evdeki her sessizlik, onun yokluğunun yankısıydı; kalbimdeki boşluk ise sonsuz bir uçurum gibi derinleşiyordu.”

02.10.1996

"Her sabah, güneşin doğuşunu izlerken bir parçası eksikti artık; küçük kızının sesini duyduğu, kokusunu hissettiği o anlar, zamanın acımasız elleriyle silinip gitmişti. Dünyası onun gidişiyle sarsılmış, hayatının rengi solmuştu; şimdi ise sadece hatıraların acı veren gölgeleriyle baş başaydı.

Evlat acısı çeken bir anne vardı, yüreği kan ağlıyordu, ruhu çekilmişti çünkü ondan kızını almışlardı ondan kalbini aldılar. Gözlerinin önünde kızının ölümünü izleyen bir annenin acısına Amed'in yüksek dağları bile annenin acı dolu ağıtları ile yıkılıyordu.

Günler birbirine karışıyor; her sabah uyanmak, kalbine saplanan o tanıdık acının yeniden gün yüzüne çıkmasını izlemekti. Küçük kızının gülümsemesi, evin içinde yankılanan neşeli kahkahaları artık sadece hatıraların tozlu köşelerinde gizlenmişti. Yaşamın onun için anlamını yitirdiği an, kızının sessizce aralarından ayrıldığı o andı; dünya durdu, zaman adeta onun için ilerlemeyi reddetti. Artık ne sabahlar bir anlam taşıyordu, ne de geceler. Tek bildiği, içindeki sonsuz boşluğun, kızının yokluğunda giderek büyüdüğüydü. Kendi iç dünyasında kaybolmuş, her nefeste kızının kokusunu arar hale gelmişti; bir anne için hayatta kalmak, böylesine derin bir kaybın ardından en zor imtihan haline gelmişti."

Yüreği kanlı bir anneydi o annenin içi ise paramparçaydı.

*"Geceler boyu uykusuzluk, gözlerine dolan yaşlarla birleşiyor, sabaha kadar süren bu amansız bekleyiş, bir umudu değil, sadece kederin daha da derinleşmesini getiriyordu. Evin içinde her şey yerli yerindeydi; oyuncaklar, küçük ayakkabılar, duvara asılı renkli resimler… Hepsi onun varlığını haykırıyordu ama hiçbirinin sesi, artık o sessizliğe bürünmüş olan kızına ulaşamıyordu. Anılar ağır birer yük haline gelmişti, her biri kalbine bir hançer gibi saplanıyor, ama yine de o anılara tutunmaktan başka çaresi yoktu.

Gözlerini kapadığında, kollarının arasındaki sıcaklığı hisseder gibi oluyordu; küçük parmakların avucuna sıkıca sarılması, o masum bakışlar… Ancak gözlerini açtığında, karşılaştığı tek şey acı dolu bir gerçeklikti: O burada değildi. Hayatın geri kalanı, bu boşlukta geçecek gibiydi. Her sabah onun odasının kapısını açmak, boş bir yatağı görmek, bir annenin kaldırabileceği en büyük yüklerden biriydi. Ama o kapıyı açmamak da bir ihanet gibi geliyordu; sanki kızının hatırasını silmek, onu tamamen unutmak gibi...

Bir anne olarak, hayatta kalmaya çalışıyor, ama aslında her gün biraz daha eksiliyordu. Kalbi bir daha asla tamamen iyileşemeyecek, ruhunun derinliklerinde açılan bu yara, sonsuza kadar kanayacaktı. Hayat devam ediyordu belki, ama onun dünyası, kızının gidişiyle birlikte durdu; zaman, bir daha hiç akmadı."

Her geçen gün, kızını bir an olsun hatırlamadan geçirdiği anlar için kendini suçlu hissediyordu; sanki onun anısını unutuyor, ona ihanet ediyormuş gibi. Ama gerçek şu ki, bu acıyla yaşamayı öğrenmek zorundaydı, çünkü başka bir seçenek yoktu. İnsanın en büyük korkusu, zamanla sevdiklerinin yüzünü, sesini unutmaktır derlerdi; o ise bu korkunun ötesine geçmişti. Kızının her detayını hafızasında saklıyor, ancak bu anılar onu ayakta tutmaktan ziyade daha da ağırlaştırıyordu.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 17 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

GÖREV ADI : İMKANSIZ AŞKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin