5. Bölüm

132 54 17
                                    

"Hiç korkmuyormusun?"

"Neden?"

"Az önce bir kızın çenesini kırdın, okuldan atılırsan?"

"Okul müdürü de bizden merak etme."

"Bizden derken?"

"Saf rolü yapma bizden işte"

"Cidden anlamıyorum"

"Asıl sen hiç korkmuyormusun?"

"Neden korkmam gerekiyorki?"

Gözlerini kısmış, üzerimden ayırmadan, anlamayan ancak çözmeye çalışan bir şekilde bana bakıyordu. "Onlardan, benim gibi olmaktan..."

"Onlar?"

"Görevini tamamladın mı?"

"Ne görevi yahu delirdin mi sen?"

"Neyse hafta sonu konuşucaz bu konuyu zaten. Sen de üç maymunu oynamayı kessen iyi olur. Burdan sağa dönüceksin. " Bu defa bakışları kuşkuya dönüşmüştü. Ciddimiyim? Dalgamı geçiyorum anlamaya çalışıyordu.

"Burası mı?"

"Evet burası. Cumartesi saat on da burdan alırsın beni. On u bir dakika bile geçmesin çünkü bekletilmekten hiç hoşlanmam" önce öylesine söyledi sandım ama bakışlarındaki ciddiyeti görünce 'saat dokuzdan buraya gelip beklesem iyi olur' kanısına vardım. Ölmek için çok gençtim ancak hala bu kızla neden takılıyorum onu bile anlamış değildim.

Evini göremiyordum çünkü tüm binalar yan yanaydı.

U dönüşü yaptıktan sonra direkt babamı arayıp Tuğçe'nin nerede olduğunu sordum. Hastanede olduğunu söyledi. "Hastanenin yolunu bilmiyorum" dediğimde babamın dediği gibi hastaneye giden ve bizim okulun ilerisinde durakları olan dolmuşların oraya sürdüm ve şoförlere yolu sordum. Uzak olduğu için hastaneye giden dolmuşu takip etmemi söylediler. Denileni yapıp gitmekte olanı takip ettim.

Sonunda durduğumuzda adam bana hastanenin girişini gösterdi. Arabayı içeriye sokarken tüm geldiğimiz yolu iyice kafama kazıdım. Nede olsa bu gidişle buraya çok uğrayacaktık.

Hastane kapısında babam ve bir tane bayan öğretmen bekliyordu.
Babam bana baktığında baya düşünceli olduğunu gördüm. "Tuğçe nerede?"

"İçeride"

İçeriye girerken kolumdan tuttu. "Oğlum önce seninle bir şey konuşmalıyım."

"Çıkınca konuşuruz şimdi Tuğçe'yi görmek istiyorum." Israr etmedi.

İçeriye girdiğimde Tuğçe'nin çenesinde alçı vardı. "Selam" dedim fısıltı gibi çıkan sesimle. Suçlu değildim ancak suçlu gibi hissediyordum. Başını kaldırmaya çalıştığında inleyerek tekrar yastığa yasladı. "O kızla uğraşmamalıydın. O kadar uyarmalarına rağmen gidip kağıtlarına su döktün. Resmen kaşındın." Yüksek çıkan sesimi alçaltarak "çenen iyleşir iyleşmez İstanbul'a dönüyorsun." Dedim. İtiraz edercesine ses çıkardı ancak çenesindeki alçı buna engel oluyordu. "Tuğçe bizim öylesine çıktığımızı sana kaç defa daha hatırlatmam gerekiyor? Seni sevmiyorum anla artık. Dön İstanbul'a seveceğin birini bul, hayatını yaşa be kızım. Benim sana yararım yok olmayacakta."

Gözünden akan bir damla yaş susmama neden oldu. Ona bu acıyı çektirmek istemiyordum ancak doğruları söylemek zorundaydım. "Geçmiş olsun, yolcu etmeye gelirim seni" alnına sert bir öpücük kondurdum. "Görüşürüz" deyip. Odadan çıktım.

Kapıda bekleyen babam "Emre?" Diye seslenince ona döndüm.

"Efendim?"

"Eve gidip eşyalarını topla İstanbul'a dönüyoruz." Sesi normal bir şey söyler gibi çıkmıştı.

"Ne?"

"İstediğin oldu işte İstanbul'a dönüyoruz."

"Kararını değiştiren neydi?"

"Burası sana göre değil, eve dönelim, tayin için başvurdum arayada bir kaç kişi sokarsam tamamdır."

"Ben gelmiyorum."

"Ne?"

"Ben gelmiyorum! Dedim."

"Saçmalama git hazırlan."

"Hayır diyorsam hayır! Sen gidebilirsin."

Beni kolumdan tutup kimsenin duyamayacağı bir köşeye çekti. "Oğlum bak sana anlatamayacağım şeyler var. Burası güvenli değil. Rahat edebiliriz diye Türkiye'nin bir ucuna getirdim seni ama yine.."

"Yine?"

"Yine tehlikedeyiz. Gitmemiz gerekiyor." Gözlerine hayretle bakıyordum.

"Ne tehlikesi?" Duraksadı. "Bu saçmalığı bana açıklamadan şurdan şuraya gitmem anladın mı!"

"Açıklayamam."

"Açıklamalısın..."

"Sedece şunu söyleyebilirim. Seni Amerika'ya göndermeden önce annenin hasta olduğunu söylemedim çünkü anneninki normal bir hastalık değildi..."

"Dur bir dakika" ona sinirle bakıyordum. "Annenin hastalığı normal bir hastalık değildi derken?"

"Annen... Almira ile aynı hastalığa yakalanmıştı. Bir anda öldürücü bir insan oluyor, bazen sen dahil her şeyi unutuyordu. Seni korumak ve annenin o halini görmemen için bunu yapmak zorundaydım. Daha sonrada zamanla çöktü. Yorgun düştü ve kalbi artık dayanamadı." suçluymuş gibi başını önüne eğdi.

"Yani böyle giderse Almira yavaş yavaş ölecek mi?" Korku ve şokla ona bakıyordum. Almira'nın ölmesi olası değildi. O ölemezdi daha çok gençti. Nasıl ölebilirdiki? Bu lanet olası hastalık neyin nesiydi?

"Evet iki üç yıla kalmaz." Sanki o kıza üzürlür gibi sesini kısmıştı. "ama yapabileceğimiz hiç bir şey yok, hazırlanda İstanbul'a dönelim." Deyince tekrar "hayır ben burda kalmak istiyorum" dedim. Bu hastalığın sebebini bulmam ve o kızı kurtarmam gerekiyordu.

"Sana zarar gelmesini istemiyorum."

"Gelmiyecek baba ben kendimi koruyabilirim."

Yürümeye başladığımda "ahh oğlum ahh seninle ne yapacağım ben, koruyamazsın, koruyabileceğini bilsem ısrar edermiyim sanıyorsun?" dedi. Dönüp ona baktım. Korkan bir baba görüyordum. Benim için üzülen ancak korkak bir baba.

Hala kaşları çatık bir şekilde, sinirle ona bakıyordum.
Daha sonra koşar adımlarla hastaneden çıktım.

ALMİRA.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin