Gürcü

406 48 27
                                    

Barbaros Kalkan

"Komutanım, uyanmanız gerekiyor."

Kulaklarıma dolan sesin Yalçına ait olduğunu anladığım anda gözlerimi araladım. Sırayla uyuyorduk. Askerlerimin hepsi gerekli uykuyu aldıktan sonra ben de uyumuştum. Gözlerimi kapatmamın üzerinden ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Yarım saat de olabilirdi, üç saat de. Hiçbir fikrim yoktu. Uykumdan tamamen sıyrılınca timin çatık kaşlarla pencerelere baktıklarını fark ettim.

"Ne oluyor?"

Önder "Dışarıda birileri var," deyince karşı duvardaki iki pencereye baktım. Sorun şuydu ki, pencereler siyah perdelerin ardındaydı. O zaman tim dışarıda birilerinin olduğunu nereden anlamıştı? Köse zihnimden geçenleri duymuş gibi "Ses duyduk, komutanım," diye ekleme yaptı. Melek koltukta uyuyordu. Ayçiçek banyodaydı. Göremeyeceğimi bildiğim halde pencerelere bakarken duyduğum adım sesleriyle haklı olduklarını anladım. Dışarıda birileri vardı ama gelenler kimdi? Bizi kurtarmaya gelen askerler miydi? Yoksa başka bir tehlike mi vardı? Öfkeyle dişlerimi sıktım. Gelenler askerse susmam, başkasıyla Ayçiçek'i uyarmam gerekiyordu. Evde küçük bir çocuk vardı. Korunduğunu bilmem gerekiyordu. Yine de gelenlerin kimliğiyle ilgili fikir sahibi değildim.

Ben daha ne yapmam gerektiğine karar veremeden evin kapısı kırıldı. Yüzleri puşilerin ardında gizlenen üç adamla banyodan çıkan Ayçiçek aynı anda salona girdiler. En öndeki adam Ayçiçek'e silahına uzanma şansı tanımadan boğazına yapıştı. Tavana zincirlenmiş ellerimi yumruk yaptım. Onu dizlerinin üzerine çöktürmesini, nefessiz bırakmasını, yüzüne doğru eğilmesini izlemek fazlasıyla zordu.

"Em di dawiyê de bi tenê ne, Akrep."
(Sonunda baş başayız, Akrep.)

Ayçiçek sıkılı dişlerinin arasından "Dilsiz," diye tısladı. Kasap kod adlı teröristin kardeşiydi demek. İsmini daha önce Akreple Yırtıcı konuşurken de duymuştum. Bu herifin burada ne işi vardı? Ayrıca neden Akrep'e saldırıyordu? İkisi de Kasap için çalışıyorlardı. O zaman bu adamın derdi neydi? "Burada olduğundan Kasap'ın haberi var mı?"

"Ez ê pêşî karê xwe bikim û paşê jê re bêjim."
(Önce işimi halledeceğim, ona sonra söyleyeceğim.)

"Burada işin olsaydı Kasap kızı sana emanet ederdi." Ayçiçek geri adım atmıyordu. Aldığı nefesler azalıyor, sesi hırıltılı çıkıyordu ama Dilsiz denilen herife diklenmeye devam ediyordu. Üstelik bunu yaparken dudaklarından alay dolu gülümsemesini de eksik etmiyordu. Fark ettiğim bir şey vardı. Ayçiçek Kasap ile kürtçe konuşmasına rağmen Dilsizle türkçe konuşuyordu. Sebebini anlamasam da bunu özellikle yapıyordu. "Sana emanet etmediğine göre aile sorunlarınızı aranızda mı halletseniz?"

"Ez dizanim tu xayîn î. Kasap ji min bawer nake, lê tu xayîn î. Ez bawer im. Min di destpêkê de jê re got. Min got keça Tirk nekeve nav me. Wî guh neda min. Wî guh neda, îcar çi bû? Wî hûn ji me re kirin tengahî."
(Hain olduğunu biliyorum. Kasap bana inanmıyor ama hainsin. Eminim. Ona en başında söyledim. Türk kızını aramıza alma dedim. Beni dinlemedi. Dinlemedi de ne oldu? Başımıza seni bela etti.)

Ayçiçek'in yüzündeki gülümseme genişlerken onu gördüm. Ayçiçek ya da gökyüzündeki çiçekli ayım değildi. Akrepti. Gözlerindeki kışkırtıcı bakış, dudaklarındaki alay dolu gülümseme ve rahat tavrı Akrep'e aitti. Sanki boğazını sıkan el yüzünden değil de gülmekten nefessiz kalmış gibi bir sesle "Ergenler bile senden daha az dramaya sahiptir, Dilsiz," dedi. Başka kimlikle karşıma çıkmış olsaydı, yani terörist olmasaydı bu haliyle gurur duyardım. Tek hareketiyle boynunu kırabilecek birine boyun eğmeyi aklından dahi geçirmiyordu.

"Ew qediya, Akrep. Ez êdî tehemula te nakim. Ez nahêlim ku hûn bi xayintî tevbigerin."
(Bitti, Akrep. Sana daha fazla göz yummayacağım. Hainlik yapmaya devam etmene izin vermeyeceğim.)

Akrep [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin