Giriş

1.6K 136 63
                                    

"Komutanım, mühimmatımız tükeniyor. Daha fazla dayanamayız."

"Yuvadan haber var mı?"

"Yetişemeyecekler."

"Ne yapacağız, komutanım?"

Siyah Sancak timinin komutanı bir teröristi daha vurduktan sonra son şarjörü takmak için arkasını döndü. Çatışma neredeyse yarım saattir devam ediyordu. İlk başta teröristleri tuzağa düşüren onlardı. Şimdiyse tuzağa düşen taraflardı. Teröristlerin destek çağrısı çok hızlı yanıt bulmuştu. Yakında başka bir mağara yoktu. Nereden geldiklerini görmemişlerdi. Şimdiyse son şarjörlerini kullanıyorlardı. Barbaros Kalkan aldığı derin nefesin ardından dudaklarını araladı.

"Son mermiyi kendinize saklayın. Gerisini sıkın gitsin."

"Yarışalım mı lan? Son mermilerin hepsini bu şerefsizlere isabet ettiren kazansın."

"Ne kazanacağız lan?"

"Ne bileyim lan. Diğer taraf için puanın artar işte."

"O işler öyle yürümüyor bence, komutanım."

"Harbi mi, çaylak? Aydınlattığın iyi oldu."

Nişan alan komutan silah arkadaşlarının konuşmalarına gülümsedi. Az önce ölüm emirlerini almamış gibi gevezelik etmeye devam ediyorlardı. Böyle hissetmesi doğru muydu, bilmiyordu ama Barbaros timiyle böyle oldukları için gurur duyuyordu. Ölüm kelimesinin onları tereddüte düşürmemesini, bir an bile olsun duraksamamalarını seviyordu. Ölecekse bu adamlarla birlikte ölecekti işte. Gözünü kırpmadan.

"Komutan, burada görmen gereken biri var!"

Barbaros silahın dürbünüyle sesin geldiği yöne baktı. "Siktir." Buraya gelmelerinin asıl nedeni olan Kasap kod adlı terörist küçük bir kız çocuğunun başına silah dayamıştı. Barbaros kızı hemen tanıdı. İsmi Melekti. Üç gün önce kaçırılmıştı. Annesinin feryadını, babasının çökmüş omuzlarını hatırlıyordu. Barbaros durdurmasa Melek'i bulmaları için ayaklarına kapanacaklardı. Çocuğun ne kadar korktuğunu görünce gözlerini sıkıca kapattı.

"Teslim olun, komutan! Silahlarınızı atın ve teslim olun! Yoksa kız ölür! Duydunuz mu? Gözünün yaşına bakmam! Sıkarım!"

"Ne yapacağız, komutanım?"

"Teslim olursak bizi kullanırlar. Bu sikikler tüm dünyaya Türk askerlerini yakaladıklarını duyururlar."

"Teslim olmazsak da küçücük çocuk ölecek, ayıboğan."

"Çocuk baştan aşağı titriyor. Korkudan bayılacak."

"Komutanım, ne yapalım?"

Barbaros öfkeyle haykırıp silahını ileri fırlattı. Ne olursa olsun küçücük bir çocuğun ölümüne seyirci kalamazdı. Askerleri de onu takip ederek aynı şeyi yaptılar. Silahsız halde kendilerine siper ettikleri taşlardan üç adım geri çekildiler. Kasap'ı gördüğü anda dişlerini tüm gücüyle sıktı Barbaros. Büyük bir şeyin peşinde olduğu bilgisine sahiplerdi, yani bugün ölmesi gerekiyordu. Aldığı her nefes bir masumun canından olması demekti. O masumlardan biri de şu anda başına silah dayanmış halde karşılarındaydı.

"Güzel. Bağlayın şunları. Akrep'in yanına götüreceğiz."

🌘🏵

Arabanın durmasıyla askerler aşağı indirildi. Barbaros kısık gözlerle geldiği evi inceliyordu. Yakalanır yakalanmaz işkence göreceklerini düşünmüş olsa da kimse onlara dokunmamıştı. Ellerini kelepçelerken yaşanan itişme dışında kimse onlara dokunmamış, tek kelime etmemişti. Evin kapısı açıldı. Bol siyah pantolon, siyah tişört üzerine beyaz gömlek giyinmiş bir kadın dışarı çıktı. Siyah saçları belinin ortasına kadar uzanıyordu. Yüzüne sardığı griyle kahve rengi karışımı atkı yüzünden sadece gözleri görünüyordu. Orta kısmı yeşil, etrafı mavi renkteydi. Nadir görünen bir tondu.

Akrep [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin