Ayçiçek Gümüş
"Çiçeğim, istediğin şu kitabı buldum."
Bakışlarım karşımda zincirlenmiş halde duran askerin gözlerindeyken duyduğum sesle hızlıca sola döndüm. Boran sırt çantasını karıştırarak evime giriyordu. Öfkeyle soluyup üzerine yürüdüm. Daha o neler olduğunu anlayamadan boğazına yapışarak Boranı evden çıkardım. Koca gövdesini evin duvarına yasladığımda kaşlarını çatmış halde neler olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yüzümü gizleyen atkıyı aşağı çektim.
"Askerlerin burada ne işi var, Boran?"
"Askerler mi? Ne askeri?"
"Kasap bana dokuz asker getirdi. Ne yapacaklarına karar verecekleri zamana kadar onları güvende tutmamı istedi." Kaşlarının arasındaki kırışıklık derinleşti. Saniyeler içinde arkadaşım olan adamdan görev adamına dönüşmüştü. Yüzündeki ciddiyet, gözlerindeki karanlık bakış bu dağlarda yaşayanların korktuğu kişiye aitti. Yırtıcı. "Askerlere tuzak kuracaklarını neden bana söylemedin?"
"Haberim olsa neden söylemeyeyim, Çiçek? Beni şu kaçırdığı çocuk için alışveriş yapayım diye şehre yolladı."
"Ne alışverişi lan? Kasap ne zamandan beri kaçırdığı çocuklar için alışveriş yapıyor?"
Başını iki yana salladı. "Hiçbir fikrim yok." Askerlerin varlığı gerilmesine neden olmuştu. İlk kez olayların dışında kalmıştık. Bana neden söylemediklerini tahmin edebiliyordum. On üç gün önce Kasap'ın elindeki yedi çocuk askerler tarafından kurtarılmıştı. Çocukların başında olan kişi ben olduğum için herkes benden şüpheleniyordu. Askerlerin yerimizi nasıl öğrendiğini, benim neden ölmediğimi sorgulayan insanlar vardı. En çok sorgulayan kişi de Dilsizdi. Kasap'ın kardeşi. Onlara katıldığım günden beri benden nefret ettiği için herkesten çok onun gözü üzerimdeydi. Bu yüzden bir süreliğine olaylardan uzak durmam konusunda Kasapla konuşmuş olabilirdi. Ya Yırtıcı? Ona neden haber vermemişlerdi? Yırtıcı en iyisi olduğu halde neden yanlarında götürmemişlerdi? "Askerlerle ilgili planı ne sence?"
"Bilmiyorum. Hiçbir şey bilmiyorum." Arkamı dönüp öfkeyle saçlarımı çekiştirdim. Delirecekmiş gibi hissediyordum. Yıllar sonra ilk kez kontrol bizde değildi ve bundan iliklerime kadar nefret etmiştim. "Askerleri serbest bırakmalıyız."
"Saçmalama. Zaten herkesin gözü üzerinde. Askerleri de elinden kaçırırsan kellen gider."
Borana baktım. En az benim kadar delirmiş olmasına rağmen mantıklı düşünebilmek için çabalıyordu. Benim çabalayacak gücüm yoktu. "Askerleri kullanmasına izin vermeyeceğim," diye tısladığım anda uzanıp omuzlarımı tuttu. Aramızdaki boy farkı neredeyse yirmi santimdi. Yüz yüze konuşalım diye belini büktü.
"Elbette izin vermeyeceğiz ama acele karar veremeyiz. Jandarmayı arayıp burayı ihbar edemezsin. Askerlerin zincirlerini çözüp gidin diyemezsin. Kaçmaları için gerekli ortamı hazırlayıp gitmelerine göz yumamazsın. Önce sakinleşeceğiz, sonra da plan yapacağız. Dikkat çekmeden askerleri göndermenin bir yolunu bulacağız."
"Ya geç kalırsak?"
"Sen söyledin. Kasap henüz ne yapacağını bilmiyor. Demek ki, zamanımız var."
"Karar çıkana kadar rahat duracaklar mı sanıyorsun? İşkence için gelenler olacak."
"Asker onlar. Dayanırlar."
Başımı hızlıca iki yana salladım. Onlar dayanabilirlerdi, ben dayanamazdım. "Olmaz. Olmaz, Boran. Onları hemen bırakmamız gerekiyor." Evin girişine doğru hareket etmemle Boranın kolunu belime sarıp beni geri çekmesi bir oldu. "Bırak lan beni!" Anlamıyordu. Başkası olsa dayanırdım, sabrederdim. Şimdi ise... İçerideki adam bir zamanlar her şeyim olan adamdı. Dayanamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akrep [+18]
Ficção GeralSiyah Sancak timi Kasap kod adlı teröristi yakalamak için baskın yaptıkları mağarada esir düşerler. Fakat her zamankinin aksine teröristler işkence yapmaz, onları öldürmezler. Kasap askerleri Akrep kod adlı başka bir teröriste götürür. Siyah Sancak...