Alaz kişisinden 19 cevapsız çağrı.
alazsoysalan: Sen de beni sevdin Asi inkar edemezsin (iletilemedi)
Kaçamazsın Asi (iletilemedi)
Engelledin mi (iletilemedi)
Alaz yüzüne tokat gibi çarpan gerçeklerle başını Asi'nin evinin kapısına yasladı. Elinde tuttuğu telefonu avcunun içinde sıktı. Tıpkı bu telefon gibi kendi boğazını da sıkmak istiyordu. Kendi yakasına yapışıp kendisinden hesap sormak istiyordu. Aynaya karşı kendisiyle kavga edip kendisiyle ettiği kavgada mağlubu oynamak istiyordu. Alaz, daha fazlasını istiyordu.
Asi içerde değildi. Evde değildi. Anlamıştı. Farkındaydı. Yok saydı. Başı zonkluyordu. Yaslandığı kapı olmasa yere yığılacağına emindi. O kapıdan güç aldı. Asi'yi anımsadı. O gece bu küçük evin yine küçük bir odasında kısa kumral saçlarında gezinen parmakları hissetti. Biraz daha yaslandı kapıya. Yüzüne kapanan bu kapı Asi'den geriye kalan tek şeydi. Asi'den kalan tek şeye sıkı sıkı sarılmak istedi.
"Birlikte konuşamıyoruz madem birlikte susalım. Sessizliğimiz konuşsun."
"Ben. Seni seviyorum."
"Alaz. Öpsene beni."
"İyiki varsın."
"Asi evde yok." Arkasından gelen sesle irkilerek gözlerini araladı. Başını çevirip arkasına dönecek hali bile yoktu. Gözleri nokta nokta kararıyordu. Asi'nin söyledikleri ok gibi kalbine saplanmıştı. Acımasızdı. Yaralamıştı.
"Bir saat önce çıktı. Bavulu vardı elinde."
Ece bebeğin annesiydi kendisiyle konuşan. Daha şimdi anlayabilmişti o olduğunu. Etrafında gelişen hiçbir şeyi anlayamazken damarlarında akan kanı hissedebilecek durumdaydı. Sağ elini kapıya yaslayıp usulca başını kaldırdı. Bir süre kadına bakıp dudaklarını aralayıp konuşabilecek gücü aradı içinde. Bütün kelimeleri yutmuştu. Asi'nin kelimeleri nefesini kesmişti.
"Nereye..." diyebildi sadece. Kafasında dönen binlerce kelimeye rağmen hiçbiri anlamlı cümleye dönüşebilecek durumda değildi.
"Bilmiyorum söylemedi. Vedalaştı sadece. Buraya taşınırken birkaç bavulla ve kedisiyle gelmişti, şimdi de birkaç bavulla ve kedisiyle gitti."
Anlaşılan, o mesajları atarken burada değildi Asi. Çoktan yola koyulmuştu. Hepsini en başından planlamıştı. Birkaç saat önce ikizi çağırdığında konuşmaya verdikleri ara Asi'nin buradan ayrılış zamanıydı. Alaz, Asi'nin hayatına hiç girememişliğiyle yüzleşti o an. Asi'nin birkaç bavulu ve kedisi vardı. Daha fazlası yoktu hayatında. Alazsa zaten hiç olmamıştı.
"Sen o günkü çocuksun değil mi? Ece'yi bıraktığım gün buradaydın. Kavga mı ettiniz?"
Hiçbir cevap vermedi. Kadına arkasını dönüp merdivenlere doğru ilerledi. Yalpalayarak indiği merdivenler gözüne dağ gibi gelmişti. Binadan dışarı adım attığı an yüzüne çarpan soğuk hava içini yaktı. O geceyi hatırlatan her şeyle kavgalıydı.
Bir süre olduğu yerde dikilip düşünmeye çalıştı. Nereye gitmiş olabileceği hakkında en ufak bir fikri yoktu.
"Ben seni tanıyorum diyip duruyorsun ya bana. Sen beni zerre kadar tanımamışsın. Yaptıklarımı gördün söyledilerimi duydun diye beni tanımış mı oldun Alaz? Şimdi evimin kapısındasın ya hani, dışardasın. Senin yerin orası."
Arabasına binip kafasını toplamaya çalıştı. Asi'nin söylediklerinin her biri farklı bir köşede sıkıştırıyordu kendisini. Belki de kaçacak köşesi bile yoktu. Bir insanın kendisinden kaçması zordu. Hatta imkansızdı. Bunu da yok saydı. Kaçmak istiyordu. Kaçacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
street of lost souls | aslaz texting
FanfictionEğlenmek için yazıyorum, eğlenmek isteyenleri hikâyeme bekliyorum🖤