2024 yılı, İstanbul
Evden hiç çıkmak istemese de biten ilaçlarını almak için eczaneye gitmesi gerekiyordu. Savsak adımlarla odasına gidip üzerine siyah bir tayt giydi, onun üzerine de yine siyah bir kapüşonlu. Dağılmış sarı saçlarını elleriyle taradı. Aynaya bile bakmıyordu artık. İki sene önceki o Yağmur'dan eser yoktu. Giyinmesine, makyajına o kadar önem verirdi ki bu halde dışarı çıkmayı bırak evde bile durmazdı çoğunlukla. Saçlarına yaptığı bakımlar aklına geliyordu da... Şimdi taramıyordu bile. Onu bu kadar hayattan soğuttuğu için Barış'a hala kızmıyor olması kendisine ihanetti aslında. Bazen aklına geliyordu Barış'ın o cümlesi...
"Annen bile istemiyor seni! Oturup biraz da hatayı kendinde arasan keşke."
Hayatında bundan daha ağır bir şey duyduğunu hatırlamıyordu. İki yıldır aklından bir gün bile çıkaramadı bunu. Gözleri yine dolduğunda engelledi kendisini. Artık ağlamak yorucu geliyordu. Çok sıkılmıştı bu durumdan. Tıpkı iki haftada bir almaya gittiği şu ilaçlardan sıkıldığı gibi. Kendisine kalsa çoktan bu ilaçları almayı bırakmıştı da doktoru ısrar ediyordu ilaçlarını alması için. Kemoterapiye de başlamadığı için çok acı çekeceğini söylüyordu. Zaten yeterince acıyan bedenine daha fazla eziyet etmemek için ilaçlarını mümkün mertebe almaya çalışıyordu.
"İlaçlarınızdan hiç kalmamış maalesef."
Konuşan eczacı kalfasıyla başını salladı usulca.
"Ne zaman gelir peki?"
"Biliyorsunuz yurt dışından geliyor ilaçlar. Bu sıra Türkiye'ye çok tedarik edilmediğini duydum. Bildiğim kadarıyla Florya'daki Evrim Eczanesi'nde var. İsterseniz oraya bakın."
Teşekkür edip çıktı eczaneden. İlaçların yurt dışından geldiğini biliyordu. Zaten bu yüzden çok pahalıydı. Babasından kalan cüzi miktarda bir maaş vardı, eline geçen bütün para ev kirasına ve bu ilaçlara gidiyordu. Tabi ev sahibiyle kira zammı yüzünden yaşadığı tartışmaları saymıyordu bile. Ölmek için gün sayıyordu. Zaten doktorun dediğine göre artık çok zamanı kalmamıştı. Böyle bir şey genç kızı olsa olsa mutlu ederdi.
Tepiş tıkış bindiği otobüsten indi güç bela. Zaten bir sıkımlık canı kalmıştı. Kan olmayan vücudu artık çok zorlanıyordu. Dayanacak gücü kalmıştı. Evrim Eczanesi'ni bulur bulmaz girdi ve ilaçlarını sordu. Neyseki burada vardı. Hızlıca alıp ödemesini yaptı. Çıkarken bir bedene çarptı. Elindeki ilaç poşeti yere savrulurken kendisi hatalı olmadığı halde konuştu.
"Özür dilerim."
Genç adam duyduğu sesle kafasını kaldırıp eski karısını gördü. Telefonuna bakarak eczaneye girmeye çalıştığı için önüne bakmıyordu, bu sebeple de çarpmıştı.
"Yağmur?" Dedi emin olmak istercesine. Çünkü gördüğü kişinin karısı olduğundan emin olamamıştı. O kadar bitap haldeydi ki bu Yağmur olamazdı. Bir defa çok zayıftı bu kadın. Kırk kilo bile yok gibiydi. Kemikleri sayılacak derecede zayıftı. Yağmur'un pembe dudakları gibi değildi bu kadının dudakları. Pembeye çalan beyaz bir çıkıntıydı bu dudaklar. Kurumuştu. Teninin rengi çok beyazdı. Tamam Yağmur da beyazdı ama bu ten rengi çok soluktu. Mosmor gözaltlarından bahsetmiyordu bile. Gözaltındaki halkalar neredeyse yanağına kadardı. Üstelik fazlasıyla da bakımsızdı.
"Barış?"
Genç adam kendisini tanımasa bile ona bakarak parlayan yeşil gözlerden onun karısı olduğunu anlayacaktı. Yaşanan onca şeye rağmen Yağmur'un ona parlayan gözlerle bakması çok güzeldi.
"Çok şaşırdım seni gördüğüme."
"Ben de öyle." Dedi gözlerini kaçırarak. Bir süre baktı onun yüzüne Barış. Hala Yağmur olduğuna inanamıyordu, ona hiç benzemiyordu ki.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yana Yakıla
Dla nastolatkówMutlu bir evlilikleri varken bir anda her şeyin tepetaklak olması ile birbirinden ayrı kalan Yağmur ve Barış Alper'in hayatını içeren mini hikayemiz.