2024 yılı, İstanbul
İki gün sonra adam antrenmana gitmeden önce arabayı yıkatmaya verdi. Antrenman bitene kadar halledin dedi. Arabasını epeydir yıkatmıyordu ve bayağı kirlenmişti.
Deli gibi sahanın etrafında koşarken aklında sadece Yağmur vardı. Kızın bir şeyi olup olmadığını merak ediyordu. Neden bu haldeydi? Neden bu kadar zayıflamıştı? Neden burnu kanıyordu? Bunları internete yazıp araştırdı ama Yağmur'un dediği gibi sıcak havadan ötürü burnu kanamış olabilirdi, girdiği internet sitesinde böyle yazıyordu. Bunu görmek bir nebze de olsa içini rahatlattı.
"Barış, iyi misin kardeşim?" Dedi Kerem onun bu düşünceli haline.
"İyiyim. Yoruldum galiba."
"Yağmur aklında değil mi?"
"Hiç aklımdan çıkmıyor ki." Dedi büyük bir itirafla. "Seyhan'ı gördüğünde öyle acı baktı ki... O yeşil gözleri acı içinde görmek etlerimi lime lime etti sanki."
"Sevmediğin bir kadınla ömrünü geçirmeye çalışıp hem sevdiğin kadına hem kendine eziyet edeceksin."
"Olmadı işte Kerem. Denedik."
"Sırf annen istemiyor diye kızı bıraktığının farkındasın değil mi?"
"Sen bugün benim canımı acıtmak için mi geldin?" Dedi son derece sert bir sesle.
"Seni uyuduğun uykudan uyandırmaya çalışıyorum."
Onu umursamadan devam etti antrenmana. Sonunda bittiğinde duşunu alıp çıktı hızlıca tesislerden. Kerem'le tekrar karşılaşıp gerçeklerin bir tokat gibi yeniden ve yeniden suratına çarpılmasına ihtiyacı yoktu.
Yürüyerek tesislere on dakika mesafede olan oto yıkamacıya geldi. Anahtarı teslim eden takriben 18-19 yaşlarındaki çocuk ona bir paket uzattı.
"Ağabey, arka koltuğun dibinde buldum bu poşeti."
Eczane poşetiydi bu. Teşekkür edip bindi arabasına. Bir süre baktı poşetin içindeki ilaçlara ama anlamadı. Çok sonra aklına Yağmur'un olduğu geldi. O gün arabaya bindiğinde düşürmüştü kız belli ki. Onu yeniden görmeye hazır hissetmiyordu ama deli gibi istiyordu da. Aslında bu poşeti Berkan sayesinde Yağmur'a bıraktırabilirdi ama kendisi bırakmak istedi. Berkan'dan Yağmur'un evinin konumunu istedi.
Konumun gösterdiği adrese giderken yarı yolda aklına gelenle arabayı sağa çekti. Bu ilaçlar neyin nesiydi? Aklındaki soruların bir cevabı olabilirdi belki. Aldığı ilk kutuyu arattı internette. Karşısına çıkan ilk siteye girdi.
"Lösemi kanser tedavisinde kullanılan kemoterapi ilacıdır."
Defalarca okudu aynı cümleyi. İhtimal vermedi en başta. Dolu gözleriyle tekrar baktı. Diğer ilacı çıkarttı bu sefer.
"Bazı kanser türlerinin tedavisinde kullanılan ağrı kesici ilaçtır."
Daha fazlasını okumaya tahammülü kalmamıştı. Yağmur kanserdi. Bu ihtimal aklının ucundan bile geçmemişti. Yer yer morarmış vücudu, kanayan burnu, zayıflayan bedeni... Nasıl anlamazdı! Bir de Yağmur'a acımasızca sarf ettiği sözler vardı.
Kafasını direksiyona yaslayıp deli gibi ağladı. Ne kadar ağladı bilmiyordu ama artık iç çekişlere döndü bu ağlayışlar. Uzun zamandır, belki de çocukluğundan beridir ağlamıyordu. İçinde öyle büyük bir sıkıntı vardı ki ne yaparsa yapsın geçmeyecek gibiydi. Ya ölürse diye geçiyordu içinden sadece. Ya ölürse ben ne yaparım diyordu.
Yağmur'un bir yerlerde nefes aldığını bilirken ondan ayrı kalmak kolaydı. Ama şimdi öğrendiklerini kaldıramadı Barış. Üstelik bunları yaşarken bir başınaydı. Ne çok acı çekmişti, ne çok canı yanmıştı kim bilir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yana Yakıla
Dla nastolatkówMutlu bir evlilikleri varken bir anda her şeyin tepetaklak olması ile birbirinden ayrı kalan Yağmur ve Barış Alper'in hayatını içeren mini hikayemiz.