19. Bölüm

606 87 4
                                    


2024 yılı, İstanbul

Ameliyattan sonraki iki gün Yağmur'u görmesine izin vermemişti doktorlar. Bu iki gün adeta işkence oldu Barış'a. Öyle merak ediyordu ki Yağmur'u. Üstelik kızın uyanık olduğunu da biliyordu, ne korkuyordu kim bilir. Odaya giren hemşirelerle ona haber gönderiyordu ama görmeden içi rahat etmeyecekti.

Sonunda üçüncü gün doktor beş on dakikalığına da olsa görmesine izin verdi. Dokunmasının yasak olduğunu da sıkı sıkı tembihledi. Uzun sterilizasyon sonucu odaya girebildi. Yağmur yatakta oturmuş, camdan dışarıyı izliyordu. Odaya giren birisi olduğunu kapı sesinden anladı. Kafasını çevirip Barış'ı gördüğünde kızın göz bebeklerinin titrediğini gördü Barış. Onun kendisini görünce bu denli heyecanlanması adamı çocuklar gibi mutlu etti. Yağmur heyecanla ayaklanıp ona sarılmak istedi. İçi kan ağlasa da durdurdu onu Barış.

"Yağmur'um..." dedi acı çeker gibi. "Doktor temas etmeyin dedi."

Bozuldu Yağmur. Biliyordu, hastalık yüzündendi. Mikrop kapmaması gerekiyordu ama yine de adamın onu geri çevirmesinden hoşlanmadı.

"Ben de bir an boş bulundum zaten." Omuz silkti umursamaz bir tavırla. "Ya değilse sana sarılmaya meraklı değilim."

Genç adam güldü onun bu tavrına. İçi eriyordu, tam şu anda onu kucaklayıp saatlerce öpmeyi öyle çok istiyordu ki...

"Ölürüm sana." Deyip kızın ayak ucundaki sandalyeye oturdu. Yağmur çoktan yatağa geçmişti. "Ben sana dokunmak istemez miyim? Sana sarılmak için canımı veririm ben ama senin sağlığın için."

Ses etmedi Yağmur. Birkaç dakika sadece bakıştılar. Onun yeşil gözleri iki gündür hayalinden bir an olsun gitmemişti adamın. İki yıldır bu gözleri görmeden nasıl durabilmişti? Yalnızca fotoğrafıyla nasıl yetinebilmişti?

"Konuş canımın şenliği, sesini özledim." Dedi Barış.

"Ne söylememi istersin?"

"Barış, de. Adımı söyle. Aşkım da diyebilirsin tabi."

Muzip bir gülüş vardı Barış'ın suratında.

"Sen kalan hayatımızda bir daha benim ağzımdan o kelimeyi duyabilir misin acaba"

Ses tonu bir anda ciddileşmişti Yağmur'un ama yine de bu moralini bozmadı Barış'ın.

"Bakayım ağzına." Dedi Barış yılışık bir tavırla.

"Sırnaşma, sapık herif."

Barış kendi parmak uçlarını öptü sanki Yağmur'u öpüyormuş gibi. İçi gidiyordu. Ona dokunamamak, öpememek çok zordu.

"Nasıl hissediyorsun kendini Yağmur'um? Ağrın var mı? Bir yerin acıyor mu?"

Kararlılıkla başını salladı Yağmur. "Hayır, hiç ağrım yok. Gayet iyi hissediyorum." Hakikaten de ağrıyan bir yeri yoktu.

"Daha iyi olacaksın. Her şey çok güzel olacak."

"Bana ilik veren kişiye benim adıma teşekkür et olur mu Barış?"

Genç adamın yüzü gölgelendi bu duyduğuyla. Umuyordu ki Yağmur hiçbir zaman kardeşinden ilik aldığını öğrenmezdi. Eğer ki öğrenirse azıcık olan kızla barışma umudu tükenirdi Barış'ın. Yağmur onun yüzüne bile bakmazdı.

Son ana kadar beklemişti, belki bir umut ilik bulunur diye. Ama olmamıştı. Göz göre göre Yağmur'u kaybedemezdi. Yaptığından asla pişman değildi. Değil affetmemek, Yağmur'un kendisinin yüzüne bakmayacağını bilse yine yapardı. Yağmur'u kaybetme korkusu hiçbir şeye benzemiyordu. Allah biliyordu ya son birkaç aydır ömründen ömür gitmişti.

Yana YakılaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin