Bugün Cuma. Dün gecenin ağırlığını üzerimde koca bir kaya gibi hissetmeye devam ediyorum. Öyle bir ağırlık ki bu sanki günün birinde sinsice üstüme çökmüş ve zamanla üstümde büyümüş gibi. Fark etmeden onun ağırlığına alışmış, onu kendime ev edinmişim gibi. Bir gün aniden yok olsam bile kalan yirmi bir gramın üzerinde varlığını devam ettirecek bir ağırlık.
O ağırlık benim zihnim.
Yaşanan her olayı her yönüyle algılayan, hiç unutmayan, içeri sızmaya çalışan en ufak ışık huzmesini derhal yok eden zihnim. Onula yaşamaya mahkum olduğum, benimle yaşamaya mahkum olan o zihnim.
O ağırlık benim ve her an onunla yaşıyor olmak benim lanetim. Onunla hissetmek benim lütfum. Kalple düşünüp akılla hissetmek benim zindanım. Ve ne yazık ki ne anahtarım ne de bekçim var.
Tüm gece Sevgi'yi düşündüm. Ona ne olduğunu, neden bunu yaptığını, yapıp yapmadığını, durumunun nasıl olduğunu... Sabahı etmek hiç bu kadar bunaltıcı olmamıştı. Çünkü sabah olduğunda ne olacağı meçhuldü. Son durumu bilmek ve gelen cevaba hazırlıklı olmak bir yana öğrenip öğrenmeyeceğimden bile emin değildim.
Uyandığımda gün çoktan aydınlanmıştı. Akşama dair hatırladıklarımsa acıdan başka bir şey değildi. Odanın içinde dolanmaya başladım. Önce yatağa yapışık kalmak zor gelmişti ama oradan kalkınca bu zorluk geçmedi. Dolandıkça terliyordum, kıyafetlerin içinde kalmak zor gelmeye başladı. Yavaş yavaş soyundum, sweatshirti çıkarınca daha hızlı soyunmam gerektiğini fark ettim, kalan kumaşlardan kurtulurken sevişmeye can atan biri gibi parçalarcasına çıkardım. Sadece külodum kalmıştı, onu çıkarmakta tereddüt ettim. Sonra düşündüm; odanın ortasında ellerim çamaşırımın iki yanındayken düşündüm, neden durdum ki? O da bir kumaştı sonuçta. Ama yok, bir farkı vardı, o kumaş kadınlığımı koruyan, onu kimselere göstermeyen, tüm dünyadan saklayan bir kumaştı. Onu çıkarmam demek tamamen çıplak kalmam demekti. Buna da imkan yoktu çünkü annem kızardı.
Ama annem de yoktu artık, Annem yoktu ama toplum vardı. Peki toplum neredeydi? Tüm toplum hastanemizde miydi? Hayır, odada da yalnızdım. Demek ki külodumu çıkarabilirdim ki zaten sütyenimi çıkarmıştım. Gerçi o çok da sorun değildi çünkü zaten o ikisi benim sayılmazlardı. Doğacak çocuğumun ambarıydı onlar. Ama benim çocuğum da yoktu, esasen kimsem yoktu. O yüzden sütyenmi de çıkarıp memelerimi serbest bırakmıştım.
Sonunda çamaşırımı da çıkarabildim. Sabahın yedisinde, odanın ortasında çırılçıplak duruyordum. Bir süre ayakta durdum öylece. Sevgi'yi düşünürken zihnimin nasıl da sıçramalarla bu noktaya geldiğini düşündüm. Zihnim, Sevgi, çıplaklığım ve toplum arasında gidip gelen düşüncelerimle boğuşurken bir de ayakta durmaktan ağırlaşan tabanlarımı düşündüm. Halamdan aldığım o çirkin ayaklarımı.
İçimden çıkamıyordum, içeriden zaten çıkamıyordum.
Durmak yeniden zor gelmeye başladı. Dolandım. Günü geçiren mahkumlar gibi dolandım. Yeniden durmama neden olan sese kadar volta attım. Sesi dinledim panikle. Önce küçücük elimle kadınlığımı saklamaya çalıştım. Ya biri gelirse? Burcu gelirse pat diye dalardı içeri. Acaba çıplak Burcu nasıl görünüyordu? Onu sevmesem de sarışın seksiliği vardı onda. Eminim benden daha iyiydi.
Hala çıplaktım. Ses gittikçe artıyordu. Ama kimse gelmedi. Yine de panikle çamaşırımı elime aldım ve o an fark ettim; ses benden geliyordu. Kalbimden. Güm güm atan ses başkasının değil benim kalbimin ayak sesleriydi. Yavaşça yatağa oturup elimi kalbime koydum. Kalp krizi geçiriyorum sanmıştım. Belki de geçirdim bilmiyorum. Nefesim hızlanmıştı, avuç içlerimi yatağa bastırarak bekledim, gözlerimi kapattım. Yaşlar akmaya başladığında anlamıştım. Kendimden kaçmak, soyunup terk etmek isterken, kendimden korkup panikle kendime geri dönmeye çalışmıştım. Ne kaçacak yerim vardı ne dönecek evim.
![](https://img.wattpad.com/cover/24347046-288-k235732.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Akıl Hastanesi
ЧиклитYatırıldığı akıl hastanesine uyum sağlamaya çalışan birinin hikayesi sizce nasıl olursa; işte sizin düşündüğünüzden bir o kadar farklı bir hikaye.