“Lan bu adam ateiste besmele çektirir. Yüce mevlam neler yaratıyorsun, çok büyüksün yarabbim.” Arkasını dönmüş giden adamın sırtına öylece bakarken bir anda koluma girerek konuşan Buse tüm dikkatimi dağıtmıştı. Verdiği tepkilere gülümserken aynı zamanda esnememek için kendimi zor tutuyordum. Rakı’nın bana hissettirdiği duygular o kadar fazla ve yoğundu ki sürekli değişen ruh halim zihnimi yormuştu.
“Gidelim mi artık Buse?”
“Gidelim gidelim de sakın uyumayı düşünme. Ne yaptıysanız, hatta verdiğiniz nefese kadar her bir ayrıntıyı istiyorum! Şimdi bir an önce buradan çıkalım yoksa ben ne bakıyorsunuz başlığı altında birkaç kişiyi yolacağım.”
Buse’nin son cümlesini söylerken çevremizi süzmesi benim de kafamı otomatik olarak baktığı yerlere çevirmeme neden olmuştu. Bardaki herkesin gözü bizim üzerimizdeydi. Kimi bunu alenen yaparken kimisi göz ucuyla yapıyordu. Kimi büyük bir merakla bakarken kimi kaşlarını çatmış bizim varlığımızdan haz almadığını açık bir şekilde belli ediyordu.
İnsanların yüzlerinde bize bakarken onlarca duygu peyda oluyordu. Cinsiyet ayırmaksızın benliğimizi sarıp sarmalayan bu bakışların altında merak, korku, nefret, beğeni gibi birçok duygu yatıyordu.
Varlığımızın suretini köşeye sıkıştırmaya çalışan bu duygulardan bir an önce kurtulmak için Buse’nin koluna daha sıkı sarıldım ve gözüme kestirdiğim kapıya doğru ilerlemeye başladık.
Adım attığımız an itibariyle önümüzde duran herkes kenara çekilerek bize yol verirken Buse’yle göz göze geldik. Suretinin taşıdığı dehşet ifadesinin aynısı ruhumun sinesini kemirmekle meşguldü. Ayak üstü birbirini yoklayanından tut da kafayı bulmuş her bir insan o silik bilinciyle bizi kavrıyor ve büyük bir itaatle önümüzden çekiliyordu. Sorsan bu kafayla adını dahi hatırlamayacak bu insanların bize yol verecek bir algıya sahip olmaları Rakı’nın konumunu bir kez daha düşünmeme neden olmuştu.
Sahi, kimdi o?
Kendisi hakkında hiçbir fikrim, bilgim olmayan bir adamı merak ediyordum. Sırf onunla biraz daha yakın olabilmek için kimsenin olmadığı bir bodrum katında bana dövme yapmasına izin vermiştim. Daha da kötüsü ise tüm bu düşüncelerime rağmen tekrar buraya, bu adama gelmek için içten içe büyük bir istek duyuyordum. Bu duygunun tehlikesi beynimde yankı bulsa da benliğime kazınmış olan merak, o kadar yoğun bir safhadaydı ki şimdi olsa tek bir saniye düşünmeden kendimi Rakı’nın kollarına atabilirdim.
Aklımı kaçırmış olmalıydım, bunun başka bir açıklaması olamazdı!
Düşünceler ve bakışlar eşliğinde İz’den çıktığımızda Buse’de ben de derin birer nefes almış daha sonra birbirimize bakarak gülümsemiştik.
“Sanırım buraya taksi çağırsak da gelmeyecek. Geldiğimiz yoldan geri dönüyoruz?”
“Başka çaremiz yok gibi Buse, hadi gidelim.” Kafasını sallayarak ilerlemeye başlayan arkadaşımı takip ettim. İkimiz kol kola girmiş karanlık sokaklarda ilerlerken bu sokakların şahit olduğu yaşamları düşünmeden edemedim.
Şeytan’ın Eti, normal insanların çok nadir uğradığı bir yerdi. Bu semtin bu zamana gelene kadar neler yaşadığını düşünmeden edemedim. Bu sokaklarda neler yaşanmıştı? Bu sokaklar hangi insanların hayatlarına ortak olmuştu da Şeytan’ın Eti ismini almış, böyle bir şöhrete sahip olmuştu?
Yanımızdan geçtiğimiz her duvarı dikkatle inceliyordum çünkü her duvarda yazılar, resimler ve grafiti çalışmaları vardı. Yılların yıpranışını taşıyan bu duvarlar üzerlerinde sadece büyük sanat eserlerini değil aynı zamanda kocaman hatıralar taşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rakı ve Şarap (+18)
ChickLitO rakı gibi bir adamdı ben ise şarap gibi bir kadındım. Ve rakı gibi bir adama şarap gibi bir kadın yakışırdı. 🍷 Dudakları hafifçe yanlara kıvrılarak bana tatminkar bir bakış atarken arka tarafta duran içki bölümüne ilerlemiş ve sol tarafta duran...