4/1

198 15 1
                                    

🍷

Üzerimize doğrultulan silahlar yüzünden beş kadın öylece kalakalmıştık. Ne bizden ne de arkamızdaki kadınlardan çıt çıkmıyordu. Titriyordum. Üzerimize doğrultulan silahlardan ve bize dönen onlarca adamdan ölümüne korkuyordum.

Depo büyüktü hem de çok büyüktü. Sağa sola atılan kırık sandalyeleri ve çöpleri saymazsak boş da sayılırdı. Deponun tam ortasında orta boyda tahtadan bir masa ve karşılıklı iki sandalye vardı. Sandalyenin birinde yüzü kan içinde kalmış, sandalyeye kalın iplerle bağlanmış bir adam oturuyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse tamamen perişan haldeydi. Üzerindeki ince kazak yer yer yırtılmış ve gri olan rengi kırmızıya boyanmıştı. Yüzünü kaplayan kan yüzünden siması belli olmuyor bu da adamın tahminen kaç yaşlarında olduğunu ele vermiyordu. Perişan haldeki adamın hemen karşısında oturan adam ise...

Büyük ihtimal patrondu.

Tahminen 50-55 yaşlarında olan adam yaşına rağmen gayet dinç duruyordu. Bizi inceleyen bakışları umursamaz olsa da yüzünde sert ve memnun olmamış bir ifade vardı. Üzerindeki gri takım elbisenin kalitesi belliydi. Kravatından tut ayağındaki ayakkabıya kadar her şey marka görünüyordu. Siyah saçlarına ve sakallarını inen gümüş rengi onu yaşlı göstermekten çok karizmatik bir hava katmıştı. Kahverengi olduğunu farz ettiğim koyu gözleri her birimizi tek tek inceliyordu. Sağında ve solunda duran kalıplı iki adamın ellerinde tuttukları silahların namluları depodaki diğer 10-15 adam gibi bize dönüktü.

"Baba..." Arkamdan gelen fısıltı gibi çıkan sesle dehşete düştüm. Bu suretinden acımasızlık akan adam arkamızdaki kadınlardan birinin babası mıydı?

"Öldük. Yemin ederim biz öldük!" Korkuyla fısıldayarak bana yaklaşan Buse'nin koluna sıkıca sarıldım. Evet, biz kesinlikle ölmüştük.

"Siz de kimsiniz?" Patron olduğunu düşündüğüm adam keskin bir ses tonuyla bize sorusunu yöneltirken Buse'yle göz göze geldik. Arkamızdaki kadın ona "baba" derken bu adam bize "siz de kimsiniz" diyordu.

"Baba... Biz üzgünüz gerçekten sizi rahatsız etmek istememiştik. Lütfen bizi affedin." Bana, bir daha buraya gelmememi söyleyen kadın iki adım önümüze geçerek saygıyla ellerini önünde birleştirmiş ve kafasını yere eğerek bu af dileyen cümleleri kurmuştu. Kadının yaptığı hareketleri iki arkadaşı da takip etmiş ve onlar da önümüze geçerek ellerini önlerinde birleştirmiş, başlarını yere eğerek "affet baba" demişlerdi.

"Affet baba? Hala bize doğrultulan silahlar olmasa yemin ederim gülmekten altına işerdim."

"Buse! Kapat çeneni!" Biz kendi kendimize fısıldaşırken baba dedikleri adamla göz göze gelmemizle öylece kalakaldım. O tek kaşını kaldırarak bize bakarken Buse'nin boşluğunu dirseğimle dürterek bir adım öne çıktım. Yanımızdaki kadınların yaptıklarını yaparak ellerimi önümde birleştirdim ve kafamı yere eğerek "affet baba" dedim. Buse'de beni taklit ederken içten içe ortama ayak uydurma çabamızın işe yaraması için dualar ediyordum.

"Baba, ne yapalım?" Depoyu dolduran kalın erkek sesi kafamı kaldırarak neler olduğuna bakma isteğimi körüklese de kimseyle göz göze gelmemek için bu isteği bastırarak kafamı yerde tutmaya devam ettim.

"Yorulmadı mı kollarınız çocuklar, hele bir indirin silahlarınızı. Sizler de kaldırın bakalım kafalarınızı."

Aldığımız komutla birlikte beşimizin de kafası aynı anda yerden kalktı. Adamdaki hükmetme aurası bizi sarıp sarmalarken Buse ve benim ona sunduğumuz bu itaat kesinlikle hissettiğimiz göt korkusu yüzündendi. Üzerimize doğrultulan silahlar ve tekin olmayan bakışlar yüzünden yanımızda duran kadınlara ayak uydurarak buradan kurtulmaya çalışıyorduk.

Rakı ve Şarap (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin