1. Bölüm: Felaketleri Peşinden Sürükleyen

98 38 30
                                    

❀𝔹𝕠̈𝕝𝕦̈𝕞 𝟙❀

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

❀𝔹𝕠̈𝕝𝕦̈𝕞 𝟙❀

❀𝔽𝕖𝕝𝕒𝕜𝕖𝕥𝕝𝕖𝕣𝕚 ℙ𝕖𝕤̧𝕚𝕟𝕕𝕖𝕟 𝕊𝕦̈𝕣𝕦̈𝕜𝕝𝕖𝕪𝕖𝕟❀


Bazıları doğduğum günü felaketlerle anlatırdı. Doğduğum günün akşamı sayısız kişinin felaketi olan o sel benden annemi, kardeşlerimi almıştı. Felakete doğmak böyle bir şey miydi? Ya da kasabada söylendiği gibi uğursuz olan ben miydim? O gün başka bebek doğmadı. Ve o gün doğan ben de o selde hayatını kaybetti.

Ben Esrigün. Ailesinden geriye bir tek babası kalmış, uğursuz diye canına kastetmeye çalıştıkları Esrigün. Felaketin kendisi veyahutta felaketleri peşinden sürükleyen... 

Gözlerimi yavaşça açtım. Etrafa kısa bir göz gezdirdim, sonra ayağa kalktım ve mutfağa doğru ilerledim. Babam henüz gelmemişti. Dünkü düğünün uzun sürdüğü belliydi. Bütün gün düğün yemekleri yaparken çok yorulduğunu biliyordum. En azından eve geldiğinde yorulmaması için elimdeki malzemelerle kahvaltı hazırladım. Kahvaltı çok zengin değildi, uzun zamandır böyleydi zaten. En azından şimdi kraliyete gittiği için daha fazla para kazanacaktı. Belki bir süre dükkanla ilgilenmesine gerek kalmazdı. Bu harika olurdu. Gülümseyerek sandalyeye oturdum. Kapı hafifçe tıklandığında birkaç dakika bekledim ve kapıyı açtım.

"Günaydın Esrigün. Gazete getirdim." Kapıyı biraz daha araladım. İçeri girdiğinde arkasından örttüm. "Neyin var?" Gözlerim bir süre Aras'ın elinde ki gazetelerde dolandı.

On yaşıma geldiğim günü hatırladım. Aynı zamanda evimizin kundaklandığı günü... O gün babam ve ben o yangından zar zor çıkıp yakın gir kasabaya yerleşmiştik. Ancak orada da söylentiler peşimizi bırakmamış ve bizi bir dağın başında, tek başımıza yaşamaya zorlamıştı. Birkaç sene önce babam kasabada bir dükkan açmıştı. İlk başta kasaba buna karşı çıksada sonra ikna olmuş ve o dükkan bize az da olsa para kazandırmaya başlamıştı. On yıldır kasabaya nadiren de olsa gizlice inerdim.  

"Yok bir şey." Elinden gazeteyi aldım ve kısa bir göz gezdirdim.

"Diğer sayfayı aç."

"Ne?"

"Gazetenin diyorum." Sayfayı çevirdim.

Veliaht prensin hazin sonu.

Vega Krallığı'nın veliahtı prens Eftal dün gece düğün töreni sırasında odasında ölü bulundu. Sarayda ki herkes sorguya alınırken kraliçenin ve kralın hayatta kalan tek varislerinin ölümü herkesi derin bir kedere boğdu. Kral Kamran'ın, yakında ölen kardeşi prens Giray'ın oğlu prens Gökay'ı veliaht olarak ilan etmesi bekleniyor.  

"Babam hala sarayda." dedim dalgın dalgın. Aras şaşkın şaşkın baktı. Haberi yoktu. "Babam dün akşam yemekler için saraya gitti. Aşçı eksiği mi ne varmış."

"Baban da sorgudadır şimdi."

"Ya suç babama kalırsa." dedim sakince.

"Esrigün sakin ol. Belki yemeklerle alakalı bile değildir." dedi endişeyle. Benim şuan ondan daha sakin olduğum kesindi.

"Ne olduğunu nasıl öğreneceğiz?"

"Beklemek dışında bir şey yapamayız." Gazeteyi tekrar tekrar okudum. "Gazeteyi okumanla haberi değiştiremezsin." 

Gözlerim Aras'a döndü. Elimi uzatıp gözünün önüne gelen kızıl tutamı gözünden çektim. Gözlerini kaçırdı. "Kahvaltı hazırladım." dedim nazikçe.

"Dağıtılacak gazeteler var. Belki başka zaman." Kaçırdığı gözleri yüzüme dönerken at arabası sesi kulaklarımda uğuldadı. Aniden pencereden at seslerinin geldiği yöne baktık. Uzakta olmadıkları için net bir şekilde görebiliyorduk.

"Bunlar da kim?" Aras yüzünü somurttu. Kolunu dürttüm. "Kim bunlar?"

"Saray muhafızları." 

Saray muhafızları...

-

Sizce muhafızlar neden geldi?

Sahte VeliahtHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin